TÜRKİYE DENİZLERİNDE KİRLENME
Türkiye denizleri de diğer dünya deniz ve okyanusları gibi kronik kirlenme etkisi altındadır. Bu kirlenmede evsel atıklar veya kara kökenli kirlenme önemli bir rol oynar. Özellikle arıtılmamış atıkların deniz ortamına verilmesi birçok kıyı alanında devam etmektedir. Oysa gelişmiş arıtma yani atıksudaki katı atıklar çöktürüldükten sonra azot ve fosfor giderimi de yapılarak deniz ortamına temiz atık suyun bırakılması gerekmektedir. Gelişmiş arıtma yapan atıksu arıtma tesislerinin oranı yaklaşık %20 lerdedir ve bu oran yetersizdir. Kara kökenli kirlenme en fazla Marmara Denizi’de kendini göstermektedir. Alan olarak küçük bir deniz olan Marmara Denizi’nin kirlilikten daha fazla etkilenmemesi için arıtma konusunda gerekli yatırımları bütün kıyı belediyelerin yapması gerekmektedir (Tablo 1). Bu deniz Ege Denizi’den gelen alt akıntının oksijenli sularıyla kendini yenilediğinden Kuzey Ege ve Çanakkale Boğazı’nın kirlenmemesine özel önem verilmelidir. Diğer yandan üst akıntıyla Karadeniz’den gelen kirletici maddelerin izlenmesi de büyük önem taşır. Böylece Marmara ve Karadeniz kirlenme bütçeleri güncellenmiş olacaktır.
Tablo 1. Belediye atıksu göstergeleri, 2001-2018 (TUİK 2018)
Arıtma sorunu aynı zamanda bakteriyolojik kirlenmeye de neden olmaktadır. Birçok sahilimizde Escherichia coli oranlarının zaman zaman yükseldiği bilinmektedir. Ayrıca, gri ve siyah suların denize boşaltılması MARPOL 73/78 konusunda denetim eksiklikleri de denizlerimizin kirlenmesine neden olmaktadır. Arıtılan atıksuların denize deşarj edilmeden önce (sulama, sanayide soğutma suyu olarak kullanılmabilmesi gibi) faydalı kullanım olanakları değerlendirilmelidir. Özetle Türkiye kıyı ve denizleri yoğun evsel kirlenme baskısı altındadır ve atıksuların modern, gelişmiş arıtımı artırmak için yeni yaklaşımlar gerekmektedir. Son zamanlarda gündeme gelen ses veya akustik kirlenme konusunda ise elde az veri bulunmaktadır.
PETROL KİRLİLİĞİ
En önemli deniz kirleticilerinden biri olan petrol, deniz altından ve karada toprak altından çıkarılır. Petrolün tanker ile nakli kirliliğin ana sebeplerindendir. Kirliliği teşkil eden diğer maddeler ise evsel, tarımsal ve sanayi kaynaklı deşarjlarla gelen organik (pestisitler, poliklorlu aromatik hidrokarbonlar, poliklorlu bifeniller, dioksin ve furanlar vb.) ve inorganik (ağır metaller, deterjan kaynaklı bileşikler vb.) kalıcı kirleticilerdir. Bu kirleticiler deniz canlılarının bünyesinde birikme potansiyeline sahiptir ve hem canlıların ölmesine sebep olmakta, hem de insanlar tarfından gıda olarak kullanılmaları halinde sağlığa zararı büyük zaralar vermektedirler. Kirleticilerin neden olduğu bir diğer kötü bir sonuç da deniz canlılarının biyolojik çeşitliliklerindeki azalmadır.
Yapılan araştırmalarda, deniz suyunda tespit edilen en yüksek petrol miktarları, yakın denizlerden, Karadeniz’de Sivastapol’da 540 µg/L, Hazar Denizi’nde 230 µg/L Marmara Denizi’nde 148 µg/L, İstanbul Boğazı’nda 1100 µg/L, Çanakkale Boğazı’nda 592 µg/L olarak rapor edilmiştir. Uluslararası literatürde petrol kirliliğine ait sınır 13 µg/L Deniz sedimentinde ise sınır 10 µg/L ‘dir. Araştırma sonuçları göstermektedir ki kabul edilebilir sınırların üstünde yüksek miktarda petrol denizde dolaşmaktadır. Ayrıca deniz canlılarının bünyelerinde de değişik petrol türevleri ve kirliliği tespit edilmiştir.
Petrol kirlenmesi konusunda ülkemizde özellikle de Türk Boğazları’nda meydana gelen kazalardan sonra deniz çevresine ve balıkçılığa verilen zararlar bilinmektedir. Bu nedenle acil müdahale konusunda etkili çalışmaların yapılması, hazırlıkların artırılması, bu konuda ciddi tatbikatların yapılması gerekmektedir. 2016 ve 2017 yıllarında görülen Çeşme ve İzmit Körfezi’deki kazalarda başarılı bir sınav verilememiş, ilgili kurumlar adeta sınıfta kalmıştır. İzmit Körfezine resmi rakamlara göre 90 tondan fazla petrol bulaştığı rapor edilmiş petrolün akıntıların etkisiyle onlarca kilometre taşındığı tespit edilmiştir (Ergül vd. 2017) (Şekil 1). Deniz suyuna bulaşan petrol yanlızca yüzey sularında etkili olmamakta, sudaki partiküllere adsorbe olarak çökelmekte ve deniz sedimentlerinde birikerek etkisini yıllarca sürdürmektedir. Bu konuda düzenli izleme çalışmalarının yapılması ve elde edilen verilerin, örneğin IMO gibi, uluslararası kurumlarla paylaşılması önem arz etmektedir.
Şekil 1. Petrol Kirliliği
AŞIRI BESİN GİRDİSİ (ÖTROFİKASYON) VE AĞIR METALLER
Türkiye Denizlerinde ötrofikasyonun neden olduğu kirlenmeyle ilgili veriler azdır. Son zamanlarda fosfatsız temizlik ürünlerinin kullanılmasıyla, deniz ortamına verilen bu ekolojik zararlar azaltılmaktadır. Fosfatlı bileşiklerin kullanılması suda fosfat miktarını arttırdığından, bu artış diğer besleyici elementlerin de varlığında ötrofikasyon adı verilen süreçle sonuçlanmakta ve suda çözünmüş oksijenin azalması deniz canlılarını olumsuz etkilemektedir. Artan fosfat miktarının neden olduğu ötrofikasyon sonucunda, algler hızla çoğalır, ışık geçişi sınırlanır, dipte organik madde birikir, oksijen miktarı yetersiz kalır ve balık ölümleri gerçekleşir. Deniz suyunda koku, tat ve renk gibi parametrelerde değişim görülür. Kullanılan hammaddelerin seçimi, denizlerimizin ve çevremizin korunması için olduğu gibi su tasarrufu için de önem arz etmektedir. Bu noktada denizlerimizin kirlilikten korunması önemlidir. Evsel kirlenme nedeniyle özellikle Akdeniz kıyılarımızda Posidonia oceanica olarak bilinen Endemik Deniz Çayırları’nda habitat kaybı nedeniyle çekilmeler görülmektedir (Şekil 2). Üretikleri Oksijen ve erezyonu önlemeleri ve Co2 tutması nedeniyle Akdeniz’in adeta akciğerleri olan deniz çayırları populasyonu, koruma altında olmalarına rağmen, tehdit altındadır.
Şekil 2. Deniz çayırları
Türkiye sularında ağır metallerle ilgili birçok araştırma bulunmaktadır. Ağır metallerin deniz canlılarına, buradan da beslenme yoluyla insana geçtiği bilinmektedir. Marmara ve Karadeniz’deki ticari balık ve omurgasız tülerinin yenilebilir dokularında yapılan çalışmalar As ve Cu gibi elementlerin derişimlerinin, zaman zaman Türk Gıda Kodeksi tarafından önerilen limitlerin üzerine çıktığını göstermektedir (Ergül ve Aksan 2013). İzmit Körfezi gibi sanayi kuruluşlarının ve yerleşimin yoğun olduğu bölgelerde deniz suyunda ölçülen ağır metal derişimlerinin diğer denizlerimize göre göreceli olarak yüksek olduğu rapor edilmiştir (Ergül vd. 2013). Araştırmalarda elde edilen sonuçlar balıkların yenilebilir dokularındaki element derişimlerinin, olağan tüketim koşullarında, akut risk teşkil etmediğini göstermektedir. Ancak bu konuda izleme çalışmalarının devam etmesi gerekmektedir.
PLANKTON AŞIRI ÇOĞALMASI
Aşırı plankton çoğalması özellikle ilkbahar aylarında sık sık ve geniş alanlarda görülen, son dönemlerde sonbahar aylarında da gözlenmeye başlayan, ötrofikasyonun önemli belirtilerinden biridir (Şekil 3).
Şekil 3. Marmara Denizi’nde Kırmızı Su Olayı (Red-tide)
Başta Marmara Denizi olmak üzere birçok denizimizde plankton aşırı çoğalması (plankton patlamaları) görülür. Bu olgu genellikle ilkbahar sezonunda başlamakta ve Haziran ayı gibi bitmektedir. Ancak son on yılda patlamalardaki sıklık 5 kat artmış olup bunun nedeni aşırı besin tuzu girişiyle açıklanmaktadır. Bu besin girdisi fitoplankton denilen tek hücreli organizmaların aşırı üremesine yol açarak suda kırmızı veya bazen beyaz renkli olarak suyun üzerinde görülmektedir (Şekil 4). Deniz suyunda başta oksijen azalmasına neden olan bu patlamaların uzun sürmesi halinde sudaki omurgasız hayvanların (Ergül vd. 2018) ve balıkların ölümlerine de neden olabilmektedir (Şekil 5, Şekil 6). Bunlara neden olan Fitoplankton veya Cocolitoforların dinamiklerinin başta Türk Boğazlar Sistemi olmak üzere düzenli olarak izlenmesi önerilmektedir. Bu türlerle ilgili vakfımızın sitesinde zaman zaman basın açıklamaları yapılmaktadır.
Şekil 4. Marmara denizinde Red-tide a neden olan bazı fitoplankton türleri (Prorocentrum micans)
Şekil 5. Mayıs 2015 de İzmit Körfezinde gerçekleşen alg (Prorocentrum micans) çoğalmasından sonra ölen binlerce Amphipodadan biri (Ergül vd. 2018)
Şekil 6. 2000-2015 yılları arasında Marmara Denizi’nde gerçekleşen bazı aşırı plankton çoğalması sayıları
Kaynakça
Ergül, H.A, Aksan, S. (2013) Evaluation of non-essential element and micronutrient concentrations in seafood from the Marmara and Black Seas. J. Black Sea/Mediterranean Environment 19 (3): 312˗330.
Ergül, H.A, Aksan, S., İşpiroğlu, M. (2018) Assessment of the consecutive harmful dinoflagellate blooms during 2015 in the Izmit Bay (the Marmara Sea). Acta Oceanologica Sinica 37(8): 91-101 doi: 10.1007/s13131-018-1191-7.
Ergül, H.A., Pelin, E. G., Erdem, T., Aksan, S. (2017) Assessment of Total PAH Concentrations in Mussel Tissue After the Largest Oil Spill in İzmit Bay (the Marmara Sea) ISEEP-2017, VIII. International Symposium on Ecology and Environmental Problems Abstract Book, 4-7 October 2017, Çanakkale.
Ergül, H.A., Varol, T., Ay, Ü. (2013) Investigation of heavy metal pollutants at various depths in the Gulfof Izmit. Marine Pollution Bulletin 73: 389-393.