Özel Koruma Alanları
Karasal ve denizel biyoçeşitliliği korumak için en önemli önlemlerden biri Deniz Koruma Alanları ilan etmektir. Türkiye dört farklı deniz tarafından çevrelenmiştir; Karadeniz, Marmara, Ege, Akdeniz. Türkiye kıyılarında çok az deniz koruma alanları bulunmaktadır ve bu ülkelerin benzersiz deniz ekosistemlerini korumak için daha fazla deniz koruma alanlarına ihtiyaçları vardır.
Güncel Durum
Karadeniz’de başta Tuna Nehri, gemi kirliliği, aşırı avcılık ve istilacı türler nedeniyle ötrofikasyon meydana gelip, denizel biyoçeşitlilik tehlike altındadır. Türk Karadeniz’inde denizel koruma alanı bulunmamaktadır fakat Karadeniz Strateji Eylem Planı 1998’e göre iki alan koruma alanı ilan edilmek üzeredir. Bu önerilen iki alan ne yazık ki hala yüksek derecede insani faaliyetlerin doğurduğu baskılar altındadır. Karadeniz ülkelerinde deniz koruma alanlarının ilan edilmesi, in situ korumalarda öncelik taşımaktadır. Zernov Phillophora yatakları her geçen gün azalmaktadır. Akdeniz fokları habitatlarını kaybetmektedir, Mersin balıkları yok olma tehlikesi ile yüz yüzedir. Kalkan stokları azalmaktadır. Son olarak, Karadeniz büyük bir tehlike altındadır. Bu tehditleri durdurmak için Deniz Koruma Alanlarına ihtiyaç vardır ve ortak eylemler Karadeniz’in kurtarılması için şarttır.
Hem Marmara hem de Karadeniz için, Marmara Denizi eşsiz bir biyolojik koridor görevi görmektedir. Marmara Denizi’nde Kırmızı Veri Kitabında yer alan Akdenize foklarını da içermek üzere 52 denizel tür bulunmaktadır. Aynı zamanda birçok göç yapan türün yumurtlama alanıdır. Bu göç eden türler, özellikle aşırı avcılık, kirlenme ve gemi trafigi nedeniyle tehlike altındadır. Sonuç olarak Marmara Denizi’nin bazı kesimleri IMO/ MEPC düzenlemelerine göre hassas deniz alanları olarak ilan edilmelidir.
Ege Denizi, Akdeniz’in bir kısmını oluşturur ve bulundurduğu adalar ve adacıklar nedeniyle önem taşır. Be iki Deniz Parkı bulunmaktadır. Foça Pilot Projesi Akdeniz Foklarını korumayı ve Gökçeada Deniz Parkı zengin biyoçeşitliliğe sahip alanları korumayı planlamaktadır. Koruma alanları olarak ilan edilmelerine rağmen, balıkçılık ve kirlilik gibi bir çok farklı tehditle yüzyüzedirler.
Akdeniz’in Türkiye kısmında, kılıç balıkları ve orkinos stokları aşırı avcılık nedeniyle azalmaktadır. Türkiye, diğer komşu ülkeler ile işbirliği yaparak,Akdeniz ve Ege Denizleri’nde yüksek derecede göç yapan türler ve büyük göç eden pelajik hayvanların korunması için koruma alanları ilan etmelidir. Böylece bazı stokları koruma altına belki alabiliriz. Bu tür koruma faaliyetleri olmadan, Akdeniz’den Karadeniz’e veya Karadeniz’den Akdeniz’e göç eden türler tehlike altına girebilir.
Gelecekte
Koruma alanları konusunda deneyim azlığı nedeniyle, Türk yetkililer yurtdışından gelen uzmanların bilgilerinden yararlanmalıdır. Türkiye, Akdeniz’de özel koruma alanları ve biyoçeşitlilik üzerine bir protokol imzalamış bulunmaktadır. Fakat bu protokol henüz tam manası ile uygulamaya geçmemiştir.
Akdeniz, dünya denizlerinin sadece %0.8’ini oluşturmaktadır fakat dünya deniz memelilerinin %8-9’u bu denizde bulunmaktadır. Bu durum, Akdeniz’i zengin biyoçeşitliliğe sahip olan bir havuz haline getirir. Bu nedenden dolayı,bu eşsiz ekosistemde balıklar ve diğer yaşayan kaynakların korunması için daha fazla deniz alanları ilan edilmelidir. Karar vericiler ve politikacılar için bu kavram benimsenmelidir ve bu eşsiz ekosistem korunmalıdır.
Bayram ÖZTÜRK
Su Ürünleri Fakültesi, İstanbul Universitesi. Ordu Cad. No:200. Laleli, İstanbul-Türkiye
ve TUDAV. P.K.10. Beykoz-İstanbul.
Karasal ve denizel biyoçeşitliliği korumak için en önemli önlemlerden biri Deniz Koruma Alanları ilan etmektir. Türkiye dört farklı deniz tarafından çevrelenmiştir; Karadeniz, Marmara, Ege, Akdeniz. Türkiye denizleri biyoçeşitlilik açısından çok zendindir: Karadeniz’de 300 balık türü, Marmara Denizi’nde 200, Ege Denizi’nde 300 ve Akdeniz’de 400 tür yaşamaktadır.
Karadeniz’de başta Tuna Nehri, gemi kirliliği, aşırı avcılık ve istilacı türler nedeniyle ötrofikasyon meydana gelip, denizel biyoçeşitlilik tehlike altındadır. Türk Karadeniz’inde denizel koruma alanı bulunmamaktadır. Bükreş Kongresi Karadeniz’in korunması için önemli bir kurumdur.
Türkiye’nin Karadeniz kıyısı boyunca koruma altında olan orman alanları bulunmaktadır. Fakat ne yazık ki sadece iki tane denizel koruma alanının kurulması planlanmıştır. Bunlar; İstanbul Boğazı’nın yakınında bulunan Prebosphoric Deniz Koruma alanı ve Doğanyurt-Cide Deniz Koruma Alanıdır ve bu alan Akdeniz Foku ve su samuru için önem taşır (Öztürk, 1998).
Marmara Denizi, Türkiye’de bulunan küçük bir iç denizdir. İki önemli boğaz bulunmaktadır ve bunlar; İstanbul ve Çanakkale Boğazları’dır. Bu iki boğaz, Biyolojik koridor görevi görmeleri nedeniyle Karadeniz ve Akdeniz’in biyoçeşitliliği için büyük önem taşımaktadır. Marmara Denizi, Karadeniz’den kaynaklanan kirliliğin etkisi altındadır. Bununla birlikte, bu deniz için gemi kaynaklı kirlilik büyük önem taşır. İstanbul boğazı’nda bulunan birçok koyda kirlilikten ve gemi kazalarından olumsuz etkilenmektedir. Akdeniz Foklarını da içermek üzere 52 denizel tür Kırmızı Veri Kitabı’nda bulunmaktadır. Marmara Denizi, birçok pelajik göç türleri için yumurtlama alanıdır ve bu alanlar için Özel Koruma Alanı’nın açılması tartışılmaktadır.
Ege Denizi, Akdeniz’in bir kısmını oluşturmaktadır ve birçok ada ve adacığa ev sahipliği yapar. Bu alan birçok nedenle ekolojik olarak hassas bölgedir, örneğin adaların birbirinden izole olması, endemizm, Karadeniz’le olan ilişkisi, Akdeniz Foku’nun gen havuzu vb. Aynı zamanda bu deniz birçok tür için gerekli olan birçok mikro habitatta içermektedir ve bu türlerin ekosistemin dengesindeki önemleri büyüktür (Öztürk and Öztürk, 2003).
Ege Denizi’nde, Gökçeada Denizel Koruma Alanı olarak 1999’da ilan edilmiştir ve amacı zengin habitat çeşitliliğinin korunmasıdır. Gökçeada, Türkiye’nin Ege Denizi’nde bulunan en büyük adasıdır ve kıyıları biyoçeşitlilik açısından çok zengindir. Endemik bir deniz çimeni olan, Posidona oceanica, 34 tür sünger, 17 tür cephalopods, 144 tür balık, 8 tür cetacean, kritik tehlike altında olan Akdeniz Foku ve tehlike altında olan Caretta caretta Gökçeada’da bulunmaktadır (Öztürk, 2003). Alan koruma alanı ilan edilmeden önce en büyük tehlike, sürdürülebilir olmayan balıkçılık ve kontrolsüz turizmdi. Yasal olmayan dalışlar ve gece balık avcılığı bölgeyi tehlike altına soktu. Adada sahil güvenliğe ait bir teknenin olmaması nedeniyle, kontrollerin yapılması mümkün değildi ve balıkçılar gerekli olan metotlardan habersiz olmakla birlikte ve biyoçeşitlilik korunmasının önemini bilmemektedir. Koruma alanları ilan etmek, hükümetin öncelikleri arasında değildir.
Yıldız Koyu ve Yelken Kayaları arasındaki bölge, koruma alanı olarak ilan edilmiştir. Bölge kıyı boyunca uzanmaktadır ve 1nm alanı kapsamaktadır ve 200 metre genişliğe sahiptir. Parkın toplam alanı 37 hektardır. Şubat 21, 1999 yılında resmi gazetede yayınlanması ile deniz koruma alanı olarak resmen ilan edilmiştir ve bütün balıkçılık aktiviteler, dalış ve deniz trafiği yasaklanmıştır. Park çekirdek bölge ile iki tampon bölgeden oluşmaktadır. Parkta bilimsel araştırmalar yapılmaktadır ve detaylı deniz tabanı haritası ile envanter çalışmaları yürütülmektedir.
Ege Deniz’nde, Foça 1991 yılında Akdeniz Foklarını korumak için özel deniz koruma alanı olarak ilan edilmiştir. Bu alanAslan Burunu’ndan Deveboynu bölgesine kadar 3nm’i kapsamaktadır. Dalış ve balıkçılık gibi bir çok faaliyet bölgede yasaklanmıştır. Foça, Türkiye’nin Ege Denizinde tarihsel olarak öneme sahip olan Akdeniz Koku habitatlarından biridir (Öztürk and Dede 1995) ve Akdeniz Fokunun gözlemleri giderek azalmaktadır. Bu alan Foça Belediyesi tarafından korunmaktadır.
Bozyazı bölgesi, Akdeniz’de Akdeniz Fokları’nın korunması için bölgesel olarak deniz koruma alanı ilan edilmiştir. Kritik olarak tehlike altında olan Akdeniz Fokları bu bölgede bulunmaktadır, özellikle iki mağara önemlidir ve 1995 yılında 11 yavru bu alanda doğmuştur. Bu alanda her türlü balıkçılık ve deniz trafiği yasaktır ve bu karar yerel yetkililer, bölgedeki bazı STK’lar tarafından uygulanmaktadır. Bölgedeki bilimsel çalışmalar ODTÜ tarafından yürütülmektedir. Aynı zamanda STK’lar tarafından bazı eğitim kampanyaları da başlatılmıştır.
Sonuç olarak, Türkiye’nin Karadeniz bölgesinde daha fazla deniz koruma alanı bulunmamaktadır ve Karadeniz Stratejik Eylem Planı 1998’e göre iki tanesinin açılması planlanmaktadır. Fakat ne yazık ki önerilen bu iki alanda insani faaliyetlerinin olumsuz etkileri ile yüzyüzedir.
Marmara Denizi hem Akdeniz hem de Karadeniz için eşsiz bir biyolojik koridordur. Göç eden türler, aşırı avcılık, kirlilik ve gemi trafiğinden yüksek derecede etkilenmektedirler. Sonuç olarak, Marmara Denizi’nin bazı bölgelerini hassas deniz alanları ilan etmek üzere çalışmalar sürmektedir.
Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’de deniz koruma alanları uygulamaları eşit derecede dağılmamıştır.Bozyazı ve Foça örneğinde, deniz koruma alanları tek bir tür üzerine odaklanmıştır, Akdeniz Foku. Uygulamalar daha pratik, tür odaklı ve personel, koruma planları ve bilimsel gözlemler gibi altyapının güçlenmesi üzerinedir.Foça’nın küresel bir yönetim planı varken Bozyazı’nın artık yoktur.
Gökçeada, Ege Denizi için habitat ve tür korunması açısından eşsiz bir örnektir ve yönetim planı önümüzdeki beş yıl için hazırlanmıştır. Bölge planlanması çoktan tamamlanmıştır ve kamu bilinçlendirmesi ile birlikte bilimsel gözlem çalışmaları devam etmektedir. Bu çalışmalar yerel hükümet ve TUDAV’ın desteği ile devam etmektedir.
Türkiye’deki deniz koruma alanlarının ana tehdidi balıkçılık ve kirliliktir. Bunlara ek olarak balıkçılar için var olan ekonomik zorluklar, balıkçılar ve koruma projeleri arasındaki işbirliğini önleyen en önemli etkendir. Yönetim açısından bakıldığında, Alandaki deneyimin eksikliğinden dolayı Türk yetkilileri dış ülkelerden gelen uzmanlara ihtiyaç duymaktadır. Türkiye, Akdeniz’de özel koruma alanları ve biyolojik çeşitlilik odaklı bir protokol imzalamıştır bile. Fakat bu protokolün uygulamaları yeterli seviyede değildir.
Bir çok nedenden dolayı, Akdeniz’in uluslar arası sularında MEB ve açık denizleri kapsayan bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu durum bölgede birçok yönetim problemine neden olmaktadır ve açık denizlerdeki sorunlar kılıç balıkları, cetacean türleri ve orkinosun yanlış yönetilmesinden dolayı gün gittikçe artmaktadır. ICCAT kota sistemi ile yönetilen tek tür orkinosdur. Kılıç balığı stokları giderek azalmaktadır ve cetaceanlar ağlara takılmaktadırlar.
Bir açıdan bakıldığında, Akdeniz’de GFCM ve ICCAT gibi bölgesel organizasyonlar olmasına rağmen, yüksek derecede göç eden ve göç eden büyük pelajik türler söz konusu olduğunda sürdürülebilir balıkçılığı geliştirebilmek için uygun bir yönetim aracı yoktur.
Akdeniz’in Türkiye kısmında, kılıç balıkları ve orkinos stokları aşırı avcılık yüzünden giderek azalmaktadır ve bu nedenden dolayı Türkiye yüksek derecede göç eden türler ve pelajik büyük türleri korumak için Akdeniz ve Ege’nin açık denizlerinde diğer komşu ülkelerle işbirliği içinde bazı alanları deniz koruma alanları ilan etmek zorundadır. Bu eylem hem Akdeniz hem de Ege’de göç eden pelajik balıklar için belki stokların yeniden artmasına neden olabilir. Bu tür koruma faaliyetleir olmadan, Akdeniz’den Karadeniz’e ve Karadeniz’den Akdeniz’e göç eden türleri korumak çok zordur.
Akdeniz, dünya denizlerinin sadece %0.8’ini oluşturmaktadır fakat dünya deniz memelilerinin %8-9’u bu denizde bulunmaktadır. Bu durum, Akdeniz’i zengin biyoçeşitliliğe sahip olan bir havuz haline getirir. Bu nedenden dolayı,bu eşsiz ekosistemde balıklar ve diğer yaşayan kaynakların korunması için daha fazla deniz alanları ilan edilmelidir. Karar vericiler ve politikacılar için bu kavram benimsenmelidir ve bu eşsiz ekosistemi korunmak için hemen hareket etmemiz gerekmektedir.
Pilot deniz koruma alanları için alanların belirlenmesi gerekmektedir ve Barselona Sisteminde bir çalışma grubumuz kurulmalıdır.
REFERANSLARÖztürk, 1998. Black Sea Biological Diversity. Environmental Series, Vol, 9 p.144. UN Publications. New York.
Öztürk, B., Öztürk, A. A. 2003. Environmental Promlems of the Aegean Sea. The Stockholm Declaration and Law of the Marine Environment. pages 359-366. M. H. Nordquist .J .N. Moore, S. Mahmudi. (Eds.) Kluwer law Int. Netherland.
Öztürk, B., Dede, A. 1995. Present status of the Mediterranean Monk Seal, Monachus monachus (Hermann,1779) on the coasts of Foça in the Bay of İzmir (Aegean Sea). Turkish J. M. Sci., 1(2/3): 95-107.
Tudela, S. 2003. Tuna farming in the Mediterranean: ‘The coup de Grace’ to a dwinding population. Workshop on Farming, Management and Conservation of Bluefin Tuna. p 53-66. İstanbul. TUDAV publ: 13. Turkey.
Öztürk, B. 2003. Gökçeada Letters. Gökçeada Municipality Book. p. 151-156. İstanbul.