Doğu Akdeniz Serhat H. Başeren

DOĞU AKDENİZ’DE GERİLİM…

Prof.Dr. Sertaç Hami BAŞEREN*

Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de Antalya Körfezi açıklarında dar bir deniz alanına mahkûm edebilecek gelişmeler giderek tehlikeli bir hal almaktadır (RESİM-1). Bir taraftan Yunanistan’ın Girit, Kaşot, Kerpe ve Meis Adalarını birleştiren hattı esas alarak Mısır ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırı çizme çabaları, diğer taraftan da Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin ortay hatları esas alarak, bunları hakkaniyete uygun hale getirmeye dahi gerek görmeden MEB sınırları oluşturma politikaları sürmektedir. Bu bağlamda GKRY’nin Mısır ve Lübnan ile MEB sınırlandırma andlaşmaları yaptığı bilinmektedir. Türkiye Nota vererek bu andlaşmaları tanımadığını resmen bildirmiş ve haklarının sahibi olduğunu göstermiştir. Türkiye’nin verdiği notalar maalesef GKRY tahriklerini durduramamıştır.

GKRY Parlamentosu, GKRY-Lübnan MEB sınırlandırma anlaşması imzalandıktan sonra 26 Ocak 2007 tarihinde bir yasa kabul ederek Kıbrıs Adası’nın güneyinde, Mısır ve Lübnan ile çizdiği sınırların içerisinde 13 adet petrol arama ruhsat sahası ilan etmiştir[1](RESİM-2). GKRY’nin ilan ettiği 13 adet ruhsat sahasının toplam yüzölçümü 70.000 km²’dir. Bunlardan 1, 4, 5, 6 ve 7 numaralı sahalar, Türkiye’nin 2 Mart 2004 tarih ve 2004/Turkuno DT4739 sayılı Notası [2] ile haklarını saklı tuttuğu Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığı alanlarının 7.000 km²’lik kısmına tecavüz etmiştir. GKRY’nin yutmaya çalıştığı bu lokma, Kıbrıs Adası’nda hükmettiği alandan büyüktür.

GKRY tahrikleri maalesef burada da kalmamıştır. GKRY, Kıbrıs Adası doğusunda Lübnan kıyıları ile Kıbrıs Adası kıyılıları arasında kalan 3 ve 13 numaralı sahalar dışında, Türkiye’nin haklarına tecavüz eden alanlar da dâhil olmak üzere, geriye kalan 11 sahada ruhsat vermek için ihale açmıştır. GKRY’nin mevcut uygulamaları Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin (KKTC)’nin haklarını da ihlal etmektedir. GKRY’nin ihaleye açtığı alanların yüz ölçümü 55.000 km²’ye ulaşmaktadır. Türkiye’nin haklarına tecavüz eden 7.000 km2’lik alan çıktıktan sonra geriye kalan 48.000 km2’lik sahanın her bir santimetre karesinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de hakları vardır. GKRY’nin açtığı ihalede teklif verme sürecinin 16 Ağustos 2007’de neticelendirileceği, ruhsatların da yılsonuna doğru verileceği göz önünde bulundurulursa GKRY tahriklerinin nasıl tehlikeli bir hal aldığı hemen anlaşılacaktır.

Türkiye’nin uluslararası hukuk zemininde yürüttüğü haklarını koruma çabalarına GKRY, oldu bittiler ve fiilî hak ihlalleri ile cevap vermeye çalışmaktadır. Türkiye’nin kıta sahanlığına tecavüz eden ruhsat bölgeleri ve bu bölgelerde arama ruhsatı verilmesi için açılan ihale, hukuk dışı uygulamadan başka hiç bir şey değildir. Bu yönüyle hukuki sonuç doğurması da beklenemez. Türkiye’nin ihale neticesinde verilecek ruhsatları da tanımayacağı açıktır. Bununla beraber, uyuşmazlık konusu sahanın büyüklüğü ve bu sahada varlığı ileri sürülen büyük petrol yataklarının kabarttığı iştahlar siyasi sonuçları zorlayabilir.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de 032º 16′ 18″ D ve 027º 22′ 00″ D meridyenleri, bu meridyenler arasında kalan Antalya Gazipaşa’dan Muğla Deveboynu Burnu’na kadar Anadolu kıyıları ve bu kıyılar ile Mısır kıyıları arasındaki ortay hatla aşağı yukarı örtüşen 33º 50′ 00″ K enlemi arasında kalan bölgedeki kıta sahanlığı ve bunun üzerinde ilan edilebilecek MEB’inin yüz ölçümü yaklaşık 145.000 km²’dir ve tüm kıta sahanlığı alanlarımızın yaklaşık üçte birini oluşturmaktadır. Ege Denizi’nde sahip olabileceğimiz kıta sahanlığından büyük olan bu alan, Marmara Denizi ve Kıbrıs Adası’nın her birinin 10 katından fazla ve Karadeniz’in tamamındaki Kıta Sahanlığımıza denk büyüklüktedir.
Eğer Yunanistan ve GKRY’nin sürmekte olan çabaları sonuç verir ise, Türkiye bölgedeki bu 145.000 km²’lik kıta sahanlığı alanının 71.000 km²’sini Yunanistan’a, 33.000 km²’sini GKRY’ye kaptıracak, kendisine de sadece 41.000 km²’lik bir alan kalacaktır. Açıkçası Doğu Akdeniz’deki 145.000 km²’lik bu kıta sahanlığı parçasına sahip olup olamamak, Türkiye’nin denizlerinin üçte birine sahip olup olamamak anlamına gelmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetleri GKRY’nin açtığı ihaleden sonra bölgede Türkiye Cumhuriyeti’nin söylediklerinin arkasında durduğunu gösterecek tatbikatlar yapmıştır. Mart ayında başlayan ve Haziran ayında da devam eden tatbikatların yapıldığı sahaların koordinatları National Geospatial-Intelligence Agency ve Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğünce yayımlanmıştır.[3](RESİM-3) Anılan koordinatlar incelendiğinde tatbikat sahalarının GKRY’nin ilan ettiği sözde Münhasır Ekonomik Bölge ve petrol/doğalgaz arama sahaları ile çakıştığı ancak Kıbrıs Adası’nın karasuları dışında ve uluslararası hukuka tamamen uygun bir şekilde oluşturulduğu görülmektedir.

Mayıs ayı başında denizaltı, savaş gemileri ve uçaklar ile gerçek mermiler kullanarak yapılan tatbikat, Kıbrıs Adasının ilk kez 12-25 mil güneyinde gerçekleştirilmiştir[4]. Deniz Kuvvetlerinin planlı tatbikatlarından olan “Deniz Kurdu” tatbikatları, son beş senedir ağırlıklı olarak Ege Denizi’nde yapılırken, bu sene Doğu Akdeniz’de yapılmıştır. Bölgedeki gelişmeler karşısında bunun özellikle yapılmış bir tercih olduğunu düşünmemek mümkün değildir. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığında GKRY tarafından uluslararası hukuka aykırı olarak verilecek ruhsatlara dayanılarak yapılacak arama faaliyetlerine göz yummayacağı görülmelidir.

Türk Deniz Kuvvetlerinin bölgenin kaderinin olayların akışına terk edilmeyeceğini gösteren faaliyetleri giderek yoğunlaşmasına rağmen basına fazlaca yansımamıştır. Daha önceleri bölgede uluslararası organizasyonlarda görev alan Türk savaş gemilerinin faaliyetleri hakkında bile basına birçok kez saptırıcı beyanlar veren Rum Yönetimi yetkilileri, aynı tavrı bu sefer sergilememişlerdir. Özellikle 2 – 5 Mayıs 2007 tarihleri arasında yapılan tatbikata katılan Türk gemilerinin faaliyetleri Larnaka ve Limasol’dan izlenebilmiştir. Acil toplantı yapan Rum Savunma Bakanlığı ise petrol ihalesine giren şirketlerin rahatsız olmaması için sessiz kalmayı tercih etmiştir.[5] Açıkça, GKRY’nin Doğu Akdeniz’de MEB ile petrol ve doğalgaz arama sahalarını ilan etmesine bir tepki olduğu görülen tatbikat, ne yazık ki Türk medyasında da sadece üç gazete ve bir-iki dakikalık haberle iki televizyon kanalında yer almıştır.[6]

GKRY Lideri Tasos Papadopulos, Rum Yönetimi’nin petrol konusundaki tutumunun, açıklama yapılmaması ve bu konunun kamuoyu önünde tartışılmaması yönünde olduğunu daha önceden birçok kez belirtmiştir.[7] Bu siyasi tutum sayesinde, Türkiye’nin bölgeye yönelik itirazları gündeme getirilmeyecek ve petrol ihalesine giren şirketler açısından önem arz eden “sahanın siyasi ve hukuki açıdan problemsiz olma” özelliği sözde korunmuş olacaktır. Rum yönetimi sözcü vekili Vasilis Palmas, 4 Mayıs’ta yaptığı kısa açıklamada, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, hava ve deniz imkânlarını kullanarak Kıbrıs’ın güneybatı açıklarında askerî tatbikat yürüttüğünü, fakat tatbikatın uluslararası sularda icra edildiğini ve uluslararası sözleşmeleri ihlal etmediğini kaydederek,[8] ortamın gerginleştirilmemesi yönündeki Rum Yönetiminin bu tavrını ortaya koymuştur.

Bununla beraber GKRY, TSK’nın bölgedeki tatbikatlarını dikkatleri kendi yarattığı oldu bittilerden uzak tutacak şekilde sû-i istimâl etmekten geri durmamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin 2-5 Mayıs 2007 tarihlerinde gerçekleştirdiği tatbikatlar ile ilgili olarak GKRY BM Daimî Temsilciliği tarafından BM’ye bir mektup verilmiştir. GKRY bu mektupta, tatbikatın GKRY’nin güneyindeki karasularının yakınında, “Lefkoşa FIR’ını ihlal ederek”, uçuş ve seyrüsefer güvenliğini tehlikeye düşürerek gerçek mermiler kullanılmak suretiyle gerçekleştirildiği, her egemen ülkenin askerî tatbikatlar gerçekleştirme hakkı saklı olmakla birlikte, Türk Deniz Kuvvetlerinin söz konusu tatbikatının Türkiye’nin coğrafi konumu ve çıkarları bakımından ilgisiz bir bölgede ve GKRY’ye herhangi bir bildirimde bulunulmadan yapıldığı kaydedilmekte, bu hareketin ancak hasımca bir hareket olarak yorumlanabileceği iddia edilmekte ve bunların Türkiye’nin BM Şartını ihlal etmesine ve Doğu Akdeniz’de bölgesel güvenliğin bozulmasına yol açmasına açık bir kanıt teşkil ettiği öne sürülmektedir.[9]

GKRY bu metinde, Mısır ve Lübnan ile yaptığı uluslararası hukuka aykırı MEB sınırlandırma andlaşmalarını tanımayan Türkiye’ye, bunları hukuka aykırı oldu bitti ruhsat blokları ve ihalelerle tanıtma çabalarının doğurduğu rahatsızlıkları görmezden gelmektedir. Bunu yerine, Lefkoşa Uçuş Bilgi Bölgelerini [Flight İnformation Region (FIR)]’ını bahane edip kötüye kullanarak dikkatleri FIR ihlali gibi gerçekte var olmayan kavramlara dayalı yapay sorunlara çekmeye çalışmaktadır. Türkiye yaptığı tatbikatları Hydrolant mesajları ve NAVTEX [10] ilanları ile duyurarak uçuş ve seyrüsefer güvenliğinin tehlikeye düşmesini önlemek için gerekli tedbirleri almıştır. Aksi anlama gelebilecek GKRY iddiaları tamamen gerçek dışıdır. Doğu Akdeniz’de bölgesel güvenliği bozan, uluslararası hukuka aykırı MEB sınırlandırmaları ve bunları Türkiye’ye kabul ettirmek için Türkiye ile KKTC’nin kıta sahanlığı haklarına tecavüz eden ruhsat sahaları ve bu sahalarda petrol arama ruhsatı vermek için açılan ihalelerle yaratılmaya çalışılan hukuka aykırı oldu bittilerdir. 20 Haziran 2007 tarihinde gerçekleştirilen Millî Güvenlik Kurulu Toplantısı sonucunda yapılan basın bildirisinde de, Doğu Akdeniz’de giriştiği eylemlerle bölgede bir istikrarsızlık unsuru olmayı sürdüren Rum Yönetimi’nin, Ada’nın tümünü ilgilendiren konulardaki girişimlerinin geçerli olmadığı vurgulanmış, ülkemizin Doğu Akdeniz’deki hak ve çıkarlarının korunması yönünde yürütülen çabaların devam edeceği kamuoyuna açıklanmıştır.

GKRY’nin açtığı ihalede teklif verme sürecinin neticelendirileceği 16 Ağustos 2007 tarihi öncesinde Türk Dışişleri Bakanlığı da faaliyetlerini artırmıştır. Türkiye BM daimi temsilcisini eliyle BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’a bir mektup göndermiştir.[11]Mektup 26 Temmuz 2007 tarihinde BM belgesi olarak yayınlanmıştır. Mektupta özetle, GKRY’nin Doğu Akdeniz’de Uluslararası Hukuka ve meşruiyete aykırı oldu-bittilerinin kabul edilmeyeceği vurgulanmış ve Kıbrıs sorununa BM çerçevesi altında adil ve kalıcı bir çözüm bulunmasının önemine işaret edilmiştir.

Türkiye’nin şimdiye kadar attığı en önemli adım 9 Ağustos 2007 tarihli Resmî Gazete ile gelmiştir. Petrol İşleri Genel Müdürlüğü, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının dört bölgedeki (TPO/XVI/A, TPO/XVI/D, TPO/XVI/E ve TPO/XVI/F) ruhsat ve arama izni taleplerini 9 Ağustos 2007 tarihli Resmî Gazete ile ilan etmiştir[1][12].(RESİM-4) Uluslararası hukuk açısından bakıldığında, Türkiye ilgili bölgelerde kıta sahanlığı haklarına sahip olduğunu üstü örtülü olarak resmen uluslararası kamuoyuna bildirmektedir. TPO/XVI/A sahası, ilan edilen diğer üç sahaya bakarak stratejik önemi en büyük olan sahadır. Bu saha, doğuda Türkiye’nin daha önce batısında hak sahibi olduğunu ilan ettiği 32º 16′ 18″ meridyenine, güneyde ise Anadolu ile Mısır kıyıları arasındaki ortay hatta dayanmaktadır. TPO/XVI/A bölgesi, doğuda 32º 16′ 18″ meridyenine, güneyde ise Anadolu ile Mısır kıyıları arasındaki ortay hatta dayandığı noktalarda, Türk kıta sahanlığının ve münhasır ekonomik bölgesinin sınırlarını üstü örtülü olarak ama resmen çizmiştir.

TPO/XVI/A bölgesi, GKRY’nin ilan ettiği blokların Türkiye’nin hak sahibi olduğunu ilan ettiği alanlara tecavüz eden kısımlarını da içine almaktadır. Bu durum Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de haklarına sahip olacağını, GKRY’nin vereceği ruhsatları tanımayacağını, bu ruhsatlara dayanarak sahada yürütülecek faaliyetlere müsaade etmeyeceğini ve müdahale edebileceğini göstermektedir. GKRY Bandıralı Northern Access Araştırma Gemisi bir Norveç şirketi adına 14 – 19 Mart 2002 tarihleri arasında, RESİM-5’deki haritada belirtilen sahada sismik araştırma yaparken 33º 40′ 00″ K 029º 04′ 00″ D noktasından Türkiye’nin kıta sahanlığında bulunduğu gerekçesiyle uzaklaştırılmıştır. Northern Access Gemisi’nin sismik araştırma yaparken Türk kıta sahanlığında bulunduğu gerekçesiyle 17 Mart 2002 tarihinde uzaklaştırıldığı nokta, hem GKRY tarafından ilan edilen ruhsat alanlarının, hem de GKRY-Mısır MEB sınırının daha güneyindedir. [13][14] GKRY’nin açtığı ihaleye giren/girecek şirketlerin göz önünde tutmaları gereken hususların başında bu durum gelmektedir. Nitekim Rum Yönetimi Ticaret Bakanlığı Enerji Müdürü Solon KASİNİS 10 Ağustos 2007 tarihinde, EXXON, MOBIL, SHELL ve BP gibi büyük şirketlerin petrol arama izni için şu aşamada ilgi göstermediklerini teyit etmiş, 2008 yılının ilk 6 ayında yapılan izin verme işleminin ikinci aşamasında daha fazla ilgi göstereceklerine inandığını açıklamıştır.[15]

Dışişleri Bakanlığının 30 Ocak 2007 tarihli 18 No’lu Bildirisi[16] ve 9 Ağustos 2007 tarihinde Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü tarafından Rum Yönetimi’nin açtığı petrol/doğal gaz araması ihalesi hakkında yapılan açıklamada[17] da, Türkiye’nin meşru hak ve çıkarlarını korumakta kararlı olduğu ve bunların aşınmasına yönelik teşebbüslere müsaade etmeyeceği belirtilerek bu durum teyit edilmiştir.

*Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi

[1][1]Politis Gazetesi, 27 Ocak 2007. Deniz Dibindeki Petrol ve Doğalgaz Yataklarının Aranması ve Bu Yataklardan İstifadeyi Düzenleyen Yasa Rum Meclisinden 26 Ocak 2007 tarihinde geçirildi. Bu yasayla birlikte petrol çıkarma ve istifade etme konusunda Rum yönetimi ile ticari iş birliği yapmak isteyen kuruluşların taleplerinin incelenmesi ve değerlendirilmesi mekanizması da yasalaştırıldı. Ruhsat bölgelerinin koordinatları için bkz.

http://www.mcit.gov.cy/mcit/mcit.nsf/All/DF23BB4BFAFA614CC22572AE00220E5A?OpenDocument

[1][2]BM Nezdinde Türkiye’nin daimi temsilciliğinin 2 Mart 2004 tarih ve 2004/Turkuno DT/4739 sayılı Notası.

[1][3] 5 – 12 Mart 2007 tarihleri arasındaki tatbikat sahasının koordinatları için bkz. 316/07(54) sayılı Hydrolant mesajı / http://www.nga.mil/portal/site/maritime/index.jsp?epi 02.03.2007, Antalya Türk Radyo 108/07 sayılı Navtex mesajı / http://www.salvage.gov.tr/default.asp?id=7&sid=79&srt=&lng 02.03.2007.

26 – 31 Mart 2007 tarihleri arasındaki tatbikat sahasının koordinatları için bkz. 451/07(54,56) sayılı Hydrolant mesajı / http://www.nga.mil/portal/site/maritime/index.jsp?epi 21.03.2007.

2 – 5 Mayıs 2007 tarihleri arasındaki tatbikat sahasının koordinatları için bkz. 721/07(54,56) sayılı Hydrolant mesajı /

http://www.nga.mil/portal/site/maritime/index.jsp?epi 30.04.2007.

6 – 17 Haziran 2007 tarihleri arasındaki fiilî atış sahaları koordinatları için bkz. 735/07(54,56) sayılı Hydrolant mesajı / http://www.nga.mil/portal/site/maritime/index.jsp?epi 01.06.2007, Antalya Türk Radyo 294/07 sayılı Navtex mesajı

http://www.salvage.gov.tr/default.asp?id=7&sid=79&srt=&lng 23.05.2007.

[1][4]Fileleftheros, Alithia, Mahi,Politis, Simerini ve Haravgi Gazeteleri, 6 Mayıs 2007.

[1][5]Cumhuriyet Gazetesi, 7 Mayıs 2007.

[1][6]Cumhuriyet, Milliyet ve Ortadoğu Gazeteleri, 5-7 Mayıs 2007.
4 Mayıs 2007 tarihli NTV Kanalı saat: 13:15 ve 16:00, ART AVRASYA Kanalı saat 18:30.

[1][7]Simerini Gazetesi, 8 Şubat 2007 – Haravgi ve Fileleftheros Gazeteleri, 13 Şubat 2007 – Alithia Gazetesi, 27 Şubat 2007.

[1][8]Türk Ajans Kıbrıs, 4 Mayıs 2007.

[1][9]29 May 2007 (A/61/931-S/2007/317) General Assembly, Sixty-first session, Agenda item 19, Question of Cyprus.

[1][10]NAVTEKS sistemi, dar band doğrudan baskı (Narrow Band Direct Printing NBDP) olarak bilinen Radyo Telex kullanarak mahalli denizcilik emniyeti bilgilerini otomatik olarak yayınlayan bir sistemdir.www.gmdss.com.au/navtex.htm

[1][11]2007/Turkuno DT/15871.

[1][12]9 Ağustos 2007 tarihli Resmî Gazete.

[1][13]BAŞEREN Sertaç Hami, Silahlı Kuvvetler Dergisi, Temmuz 2007 Sayı 393.

[1][14]Türkiye’nin bölgede kıta sahanlığı haklarına sahip olduğunu gösteren bu egemenlik uygulamasına GKRY ve Yunanistan itiraz etmemiştir.

[1][15]Kıbrıs Radyo-TV Kurumu’nun (RİK) 10 Ağustos 2007 tarihli internet sayfasından yer alan Yunanca haberden alıntı yapan
Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü.

[1][16]http://mfa.gov.tr/MFA_tr/BasinEnformasyon/Aciklamalar/2007/Ocak/NO18_30Ocak2007.htm

[17]http://mfa.gov.tr/MFA_tr/BasinEnformasyon/SoruCevap/2007/Ağustos/SC32_9Agustos2007.htm

DOĞU AKDENİZ’DE İŞ İŞTEN GEÇMEDEN…

Prof. Dr. Sertaç H. BAŞEREN*

Doğu Akdeniz’de son zamanlarda ortaya çıkan gelişmeler aslında buz dağının su üstünde görünen kısmıdır. Buzdağının su altındaki büyük kitlesi ise, 1990’ların sonu ve 2000’lerin başından itibaren oluşmaya başlamıştır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) basınında çıkan Doğu Akdeniz’de özellikle Kıbrıs Adası’nın güney ve güney doğusunda zengin petrol kaynakları bulunduğuna dair haberler, bugünkü hassas durumun da habercisi olmuştur.

Yunanistan Girit, Kaşot, Karpatos, Rodos, Meis hattını esas alarak Doğu Akdeniz’in bu parçasında ilgili kıyı oluşturmaya ve bu esasta bölgeyi sahiplenmeye çalışmaktadır. Türkiye’yi ise söz konusu hattın kuzeyinde kalan dar bir deniz alanına hapsetmek istemektedir. Yunanistan bu maksatlarını dış politikasına da yansıtmıştır. Mısır ile yaptığı görüşmelerde, Meis Adası’na tam etki tanıyıp, Meis ile Mısır arasında Türkiye’yi dışlayarak Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlandırması yapmak istemiştir. Yunan Dışişleri Bakanlığı kaynakları, Yunanistan ile Mısır ve Libya arasında kıta sahanlığı ve MEB sınırlarının belirlenmesi için görüşmelerin ilerlediğini, Libya ile bir, Mısır ile iki istikşafi görüşme yapıldığını açıklamışlardır[1][1].

Yunanistan’ın bu politikalarını, GKRY’nin ortay hatları esas alarak ve bunları hakkaniyete uygun hale getirmeksizin, sınırın Meis’ten sonra Antalya açıklarında Türkiye’ye çok az bir kıta sahanlığı/MEB alanı bırakacak şekilde Kıbrıs Adası’na uzatılmasını öngören politikaları tamamlamaktadır[1][2]. GKRY ana muhalefet partisi DİSİ (Democratic Mobilization Party / Demokratik Seferberlik Partisi)’nin Meclis Grup Sözcüsü ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisindeki Rum delegasyonu üyesi Hristos Purguridis bir gazeteye verdiği beyanatta, “Kıbrıs Dışişleri Bakanlığının Lübnan ve Mısır’la yaptıklarına benzer bir anlaşmayı Yunanistan’la da kabul etmeye çalıştığını söyleyebilecek durumda” olduğunu bildirmiştir[3]. Daha sonra da “bu konuda Yunanistan ve Kıbrıs arasında iki görüşme gerçekleştirildiğini ve Lefkoşa’daki Yunan Büyükelçiliği ile karşılıklı temasta bulunulduğunu” belirtmiştir[4]. GKRY’nin bu anlayışı yansıtan uygulamaları takip eden yıllarda yoğunlaşarak devam etmiştir.

GKRY Hükümet Sözcüsü Kıbrıs deniz alanlarındaki petrol yatakları konusunda, Hükümeti’nin Suriye’den sonra Mısır, Lübnan, İsrail ve muhtemelen Libya ile de temaslarda bulunacağını söylemiştir[1][5]. GKRY Ticaret, Sanayi ve Turizm Bakanı ROLANDIS, 11 Eylül 2002 tarihinde basına yaptığı açıklamada, MEB ile ilgili olarak hazırlanan taslağın GKRY Bakanlar Kurulunda uygun görüldüğünü ve bu tasarı ile ilgili olarak Mısır ile görüşmelerde bulunulacağını ve anlaşmanın muhtemelen bir hafta sonra imzalanacağını söylemiştir. GKRY ile Mısır arasında MEB Sınırlandırmasına İlişkin Anlaşma 17 Şubat 2003 tarihinde imzalanmış, Şubat 2004’de de BM’ye tescil ettirilmiştir[6].

GKRY ile Mısır arasında MEB sınırlandırması anlaşması yapılacağı 2001 tarihinden itibaren basına yansımasına rağmen, Türkiye’nin bunu önlemek ya da Mısır ile GKRY’den evvel MEB anlaşması yapma konusunda girişimde bulunduğuna dair bir bilgi edinilememiştir. Daha açık bir ifadeyle bağıra bağıra gelen anlaşmanın önünü kesmekte Türkiye başarılı olamamıştır. Oysa Türkiye ile Mısır arasında uluslararası hukukun öngördüğü hakkaniyete uygun olarak ortay hat esasında yapılacak bir anlaşma sadece Türkiye’nin değil Mısır’ın da haklarını koruyacaktı. ROLANDIS, GKRY-Mısır MEB sınırlandırma anlaşmasının imzalandığını ilan etmek için yaptığı bir açıklamada; iki ülke arasında sınır olarak ortay hattın belirlenmesinin GKRY için çok önemli olduğunu, bu anlaşma ile GKRY’nin bugün sahip olduğu deniz alanının dört katı fazlası bir alanda egemenlik haklarına sahip olacağını ifade etmiştir. Mısır’ın GKRY ile yaptığı MEBsınırlandırması anlaşmasında ortay hattı esas alması nedeniyle gerçekten de önemli kayıplara uğradığı görülmektedir. Türkiye kıyıları ile Mısır kıyıları arasında çizilecek ortay hat esas alınarak yapılacak bir sınırlandırma Mısır’a, mevcut duruma bakarak yaklaşık 11.000 km2 daha fazla kıta sahanlığı/MEB alanı verecekti. Mısır’ın toplam yüz ölçümünün %1’ine tekabül eden bu kayıp alan aynı zamanda Kıbrıs Adası’ndan[1][7] da daha büyük bir sahadır.

GKRY, Mısır ile MEB anlaşmasını imzaladıktan sonra Lübnan nezdindeki girişimlerini yoğunlaştırmış, aynı amaçla yürüttüğü müzakereler çerçevesinde Lübnan ile 6 Ekim 2005 tarihinde MEB oluşturulması için “İş Birliği Memorandumu”imzalamıştır[1][8]. Daha sonra, 17 Ocak 2007 tarihinde Beyrut’ta GKRY-Lübnan MEB Sınırlandırma Anlaşması imzalanmıştır.

GKRY Parlamentosu GKRY-Lübnan MEB anlaşması imzalandıktan sonra 26 Ocak 2007 tarihinde bir yasa kabul ederek Kıbrıs Adası’nın güneyinde çizilen sınırların içerisinde 13 adet petrol arama ruhsat sahası ilan etmiştir[1][9].

Bu gelişmeler stratejik bir analize tabi tutulduğunda Yunanistan-GKRY ikilisinin Türkiye’yi “Harita-1″de görüldüğü gibi Antalya Körfezi açıklarında dar bir denizalanı hariç Anadolu kıyılarından görülen ufuk çizgisinin kara tarafına hapsetmeye çalıştıkları anlaşılmaktadır. Bu durum uluslararası hukuka aykırıdır.

Uluslararası hukuka göre kıta sahanlığı sınırlandırması hakkaniyete uygun şekilde yapılmalıdır. Her durumda sınırlandırmayı hakkaniyete uygun hale getiren bir metot bulunmamaktadır. Bununla beraber önce ortay hatların çizilmesini sonra hakkaniyete uygun hale getirilecek şekilde tadil edilmesini öngören metot ağırlık kazanmaktadır. Bu metot esas alınırsa, başlangıç aşamasını Anadolu’nun ilgili kıyıları ile Mısır’ın ve Kıbrıs Adası’nın ilgili kıyıları arasında çizilecek ortay hatlar oluşturacaktır. Türkiye’nin söz konusu sınırlandırma sahasına bakan ilgili kıyıları, Antalya Gazipaşa’dan Muğla Deveboynu Burnu’na kadar uzanmaktadır. Bu kıyıların profil[1][10] uzunluğu ise 294 deniz milidir.[11] Buna karşılık, GKRY’nin batı kıyılarının profil uzunluğu ise 28 mildir. Türkiye’nin görece 10 kat daha uzun ilgili kıyılarının, Uluslararası Adalet Divanı (UAD)’nın Fransa ile Kanada arasındaki St. Pierre ve Miquelon Adaları Kıta Sahanlığı Uyuşmazlığı Kararı’nda belirtildiği gibi[12], açık deniz alanlarına azami erişiminin kesilmemesi için Türkiye ile GKRY’nin ilgili kıyıları arasında çizilecek ortay hattın, Türkiye sahillerinin önünü açacak şekilde doğuya doğru çekilmesi gerekir. Bilindiği gibi, UAD’nin Malta-Libya Kıta Sahanlığı Uyuşmazlığı Kararı’nda, ortay hat sınırı Malta aleyhine 18 mil kuzeye çekilmiştir[13]. Bu ölçünün, Anadolu kıyıları ile Kıbrıs Adası’nın batı kıyılarının oranları ve bunlara verilecek kıta sahanlıklarının da bu orana uygun olması gerekliliği dikkate alındığında, hakkaniyeti sağlamaya yetmediği görülecektir. Ayrıca, bölgedeki önemli suyolu Süveyş Kanalı’na ulaşımın ve Gine-Gine Bissau kararında belirtildiği gibi[14] bölgenin en önemli limanlarından olan Antalya ve Mersin Limanlarının önünün kapanmaması gerekir. Bu gerekçeler dikkate alındığında Türkiye ile GKRY’nin ilgili kıyıları arasındaki sınırın çizilmesinde başlangıç noktasını oluşturacak ortay hattın kıta sahanlığı sınırını oluşturabilmesi için, 032º 16′ 18″ D boylamına kadar doğuya doğru çekilmesi hukuki bir zorunluluk halini almaktadır. Türkiye’nin Kıbrıs’ın batı sahillerine bakarak çok daha uzun olan güney sahillerinin etkisinin kesilmemesi için, Kıbrıs’ın daha kısa olan batı sahillerine etki tanınmaması ise hakkaniyete uygun olacaktır. Güneye doğru Türkiye ile Mısır’ın ilgili kıyıları arasındaki ortay hatta kadar, 032º 16′ 18″ D boylamını takip edecek sınır, gereken yerlerde GKRY’nin ülkesine girmemesi için GKRY’nin karasularının dış sınırını takip edecektir.

Buna karşılık, Mısır ile Türkiye’nin ilgili kıyıları arasındaki en yakın noktalara eşit uzaklık esasına göre belirlenecek ortay hattın, hakkaniyete uygun bir sınır oluşturması için değiştirilmesine gerek yoktur. Yarı kapalı bir nitelik taşıyan Doğu Akdeniz, ağırlıklı olarak kuzeyde ve güneyde doğu-batı genel gidişli deniz cephelerine sahiptir. Türkiye ve Mısır’ın kıyı cepheleri karşılıklı olarak birbirine doğru açılmaktadır. Türkiye ile Mısır arasındaki hakkaniyet ilkesine uygun MEB sınırlandırması, ilgili koşullar da dikkate alınarak bu çerçevede yapılabilir. Bu sınırlandırma, 032º 16′ 18″ D boylamının batısında kalan alanda karşılıklı kıyı cepheleri esas alınmak suretiyle saptanacak eşit uzaklık hattının izlenmesi suretiyle gerçekleştirilmelidir.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki sınıra gelince, bu sınırlandırma bölgesinde iki devlet, Türkiye’nin AntalyaGazipaşa’dan Muğla Deveboynu Burnu’na kadar uzanan ilgili kıyı şeridinin batı ucunda hemen bu kıyı şeridinin önünde yer alan, doğudan batıya Meis, Rodos, Sömbeki, Nimos, Limoniya, Herke, Askino, İlyaki ve Çoban (Kaşot) Adaları nedeniyle komşudurlar.

Sözü geçen adalar, Uluslararası Hakem Mahkemesi’nin İngiltere ile Fransa arasındaki Kanal kıta sahanlığı uyuşmazlığında belirttiği gibi[1][15], Türk ana karası ile Yunan ana karası arasında çizilecek ortay hattın ters tarafında yer aldıkları için, bunlara sınırlandırma esasında karasuları dışında kıta sahanlığı ya da MEB verilmeyecektir.

Aynı sebeple Girit, Çoban, Karpatos, Rodos ve Meis Adalarının bir hatla birleştirilerek Yunanistan için Türkiye’nin sınırlandırma bölgesine cepheli ilgili kıyı şeridini ortadan kaldıran yeni bir ilgili kıyı oluşturması mümkün değildir. Bu nedenle, Türkiye ile Mısır arasındaki ortay hat, Muğla Deveboynu Burnu’ndan geçen 027º 22′ 00″ D boylamı ile kesiştiği 33º 57′ 30″ K – 027º 22′ 00″ D noktasına kadar, batıya doğru Türkiye ile Mısır arasında kıta sahanlığı sınırını oluşturmalıdır. Sınırın bundan sonra Türkiye ile Yunanistan arasında çizilecek kısmı, şüphesiz Türkiye ile Yunanistan arasında Ege’deki kıta sahanlığının Akdeniz’e ulaştığı noktanın etkisi altında kalacaktır. 33º 57′ 30″ K – 027º 22′ 00” D noktasında sona eren Türkiye ile Mısır arasındaki kıta sahanlığı sınırı kuzeye doğru yükselecek ve Ege kıta sahanlığı sınırlandırma sahasında bulunan “ters taraftaki adalar” enclave[1][16] edilerek sınır oluşturacak ortay hattın Kaşot ve Girit adaları arasından Akdeniz’e ulaşacak ucuna eklenerek Türk-Yunan sınırı haline dönüşecektir.

Türkiye, 17 Şubat 2003 tarihli GKRY-Mısır MEB Sınırlandırma anlaşmasını tanımadığını, 032º 16′ 18″ D boylamının batısında kalan deniz yatağını, deniz yatağının altını ve deniz yatağının üzerindeki suları da kapsayan deniz alanlarının sınırlandırılmasıyla ilgili haklarını saklı tuttuğunu bildirmiştir.[1][17]

GKRY-Lübnan MEB Sınırlandırma Anlaşmasının imzalanmasından sonra Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından Lübnan’ın Ankara Büyükelçiliği’ne verilen bir nota ile, bu Anlaşmanın Türkiye ve KKTC’nin Kıbrıs Adası’nın etrafındaki deniz alanlarında mevcut hak ve menfaatlerini dikkate almadığı, GKRY’nin tek başına bütün Ada’yı temsil etme yetkisinin bulunmadığı bildirilerek her hal ve kârda böyle bir anlaşmanın yürürlüğe konulmaması talep edilmiştir[1][18]. Bunun üzerine Lübnan makamları Türkiye’nin haklarına saygılı davranacaklarını bildirmişlerdir. Türkiye bu notalarla haklarının sahibi olduğunu göstermiştir. Bununla beraber, bugün söz konusu notalarla söylediklerinin arkasında durduğunu kanıtlaması gerekmektedir. GKRY’nin ilan ettiği ruhsat sahalarının bir kısmı, Türkiye’nin 17 Şubat 2003 tarihli GKRY-Mısır MEB Sınırlandırma Anlaşması’nı tanımadığını bildirmek için verdiği Notada haklarını saklı tuttuğu kıta sahanlığı alanlarına tecavüz etmektedir. GKRY, Türkiye’nin kıta sahanlığına tecavüz eden bu sahalarda arama ruhsatı vermek için uluslararası ihale açarak kendi ulusal menfaatlerini gerçekleştirmek maksadıyla 1999-2000’lerde başlattığı sürecin son aşamasına gelmiştir.

GKRY’nin arama faaliyetlerine yabancı şirketleri dâhil etmesi, bu konudaki ulusal olanaklarının sınırlı olmasının yanında, Türkiye’nin tepkisini çekmekten duyduğu endişeden ve bu tepkiyi dengeleme düşüncesinden kaynaklanmaktadır. GKRY Cumhurbaşkanı Tasos PAPADOPULOS’un Rum basınına verdiği bir demeçte, ihaleye girecek şirketlerin seçimi sırasında hem siyasi hem de ekonomik davranacaklarını altını çizerek ifade etmesi bu anlamda dikkat çekicidir.[1][19]

Exxon-Mobil, BP, Shell, Total ve Lukoil şirketleri birer buçuk milyon dolar ödeyerek şartname ve sismik verileri satın almışlardır[1][20]. Türkiye, kıta sahanlığına tecavüz eden sahalarda ruhsat alıp arama faaliyetlerine başladıklarında bu şirketlerle ve muhtemelen bu şirketlerin merkezlerinin bulunduğu devletlerle karşı karşıya gelecektir. Exxon-Mobil Amerikan, BP İngiliz, Shell Hollanda, Total Fransa, Lukoil Rusya merkezli şirketlerdir. Bu dev petrol şirketleri kendi ülkelerinin menfaatlerinin temsilcileri olmuşlardır. Örneğin Exxon-Mobil hiçbir zaman Amerikan menfaatleri ile ters düşmediği gibi, Amerikan dış politikasının oluşturulmasına da yoğun şekilde iştirak etmektedir.

Bu durum karşısında Türkiye, Doğu Akdeniz’deki tüm komşuları ile ilişkilerinin ana çerçevesini oluşturacak bir Akdeniz stratejisi oluşturmalı ve uygulamaya koymalıdır. Bu çerçevede, örtüşme bölgelerinde en kısa zamanda Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı ve yabancı petrol şirketlerine ruhsat vermesi ve fiilen sahada arama faaliyetlerini başlatması gerekmektedir. Böylece, tüm petrol şirketlerinin aramaya başlamadan önce en çok önem verdikleri, “sahanın siyasi ve hukuki açıdan problemsiz olma” özelliği ortadan kaldırılmış olacak ve GKRY lehine ilerlemekte olan sürecin kesilmesi mümkün olacaktır. İhalenin sonuçlanacağı 31 Ağustos 2007 tarihine kadar her hangi bir reaksiyon gösterilmediği takdirde, bu sahalarda çok kısıtlı bir siyasi manevra alanı kalacak ve protesto notasının ötesinde bir şey yapılamayacaktır.

Yunanistan’ın Mısır ile bir MEB sınırlandırması yapmasına fırsat verilmeden Mısır ile görüşmeler derhal başlatılmalı ve Mısır kıyıları ile Anadolu kıyıları arasında ortay hattı esas alan bir sınırlandırma anlaşması yapılması için çaba sarf edilmelidir. GKRY-Mısır MEB anlaşmasının yapılmasını engellemekte sergilenen gecikmenin tekrarına tahammül kalmamıştır.

* Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi.

[1][1] “Yunanistan 12 mil uygulamayı bırakıyor mu?”, Elefthetipia, 5 Şubat 2007.

[1][2] Bununla beraber GKRY’nin Yunanistan ile koordineli hareket etmediği de düşünülebilir. Yunanistan’ın Türkiye’nin GKRY’ye karşı gösterdiği tepkiler karşısında GKRY’ye sınırlı bir destek verdiğini düşünmek mümkündür. Benzer yorumlar için bkz. Kathimerini Gazetesi, 4 Şubat 2007; K. ÖZERSAY’ın “Petrol Krizi” başlıklı beyanatı, Türk Ajans Kıbrıs, 2 Şubat 2007. Yunanistan’ın tepkisi için bkz. Eleftherotipia Gazetesi, 1 Şubat 2007.

[1][3] Alithia Gazetesi, 26 Şubat 2007

[1][4] Alithia Gazetesi, 01 Mart 2007

[1][5] Yunanistan’ın Makedonya Haber Ajansı’nda (MPE) 24 Ağustos 2001 tarihinde “Papapetru ve Rolandis’in Petrol Yatakları Konusundaki Açıklamaları” başlıklı haber.

[1][6] Metin için bkz. Law of the Sea Bulletin Vol. 52, page 45.

[1][7] Kıbrıs Adası’nın yüz ölçümü 9.245,88 km2 ‘dir.

[1][8] Fileleftheros Gazetesi, 6 Ekim 2005. Rum Sanayi, Ticaret ve Turizm Bakanı Yorgos LILLIKAS, Rum Yönetimi ve Lübnan arasında MEB’e dair anlaşmanın çerçevesini belirleyecek iş birliği memorandumunun imzalandığını bildirmiştir.

[1][9] Politis Gazetesi, 27 Ocak 2007, Deniz Dibindeki Petrol ve Doğalgaz Yataklarının Aranması ve Bu Yataklardan İstifadeyi Düzenleyen Yasa Rum Meclisinden 26 Ocak 2007 tarihinde geçirildi. Bu yasayla birlikte petrol çıkarma ve istifade etme konusunda Rum yönetimi ile ticari iş birliği yapmak isteyen kuruluşların taleplerinin incelenmesi ve değerlendirilmesi mekanizması da yasalaştırıldı. Ruhsat bölgelerinin koordinatları için bkz.

http://www.mcit.gov.cy/mcit/mcit.nsf/All/DF23BB4BFAFA614CC22572AE00220E5A?OpenDocument

[1][10] Coğrafyanın genel karakterini bozmadan teferruat mahiyetindeki girinti ve çıkıntıları gidermek maksadıyla, kıyının uç noktalarının birleştirilerek oluşturulan siluet.

[1][11] 1 deniz mili 1.852 metredir.

[1][12] Court of Arbitration for the Delimitation of Maritime Areas Between Canada and France: Decision on Case Conserning Delimitation of Maritime Areas (Saint Pierre and Miquelon), 10 June 1992, ILM, Vol. 31, 1992, s. 1169-1171, p. 66-74.

[1][13] Case Concerning The Continental Shelf (Libyan Arab Jamahiriya/Malta), 3 June 1985, ICJ Reports, No.68, s. 51-52, p. 72-73; International Boundary Cases: The Continental Shelf, Vol. II, Grotius Publications Limited, 1992, s.1523-1574’de yer alan karar referans olarak alınmıştır. Orijinal metinde 18’ ibaresi geçmekte, bu değer 18 deniz miline denk gelmektedir.

[1][14] Guine/Guinea-Bissau Maritime Delimitation Case (Court of Arbitration Constituted Under an Agreement of 18 February 1983),14 Şubat 1985, s.1353, p. 121; International Boundary Cases: The Continental Shelf, Vol. II, Grotius Publications Limited, 1992, s. 1301-1357’de yer alan karar referans olarak alınmıştır.

[1][15] Delimitation of The Continental Shelf (United Kingdom of Great Britain and Northern Ireland and The French Republic), 30 June 1977, s. 92, p. 195; s.95, p.203; International Boundary Cases: The Continental Shelf, Vol. I, Grotius Publications Limited, Cambridge, 1992, s. 363’de yer alan karar referans olarak alınmıştır.

[1][16] Çember içerisine almak.

[1][17] BM Nezdinde Türkiye’nin Daimi Temsilciliğinin 2 Mart 2004 tarih ve 2004/Turkuno DT/4739 sayılı Notası.

[1][18] Türk Dışişleri Bakanlığının 31 Ocak 2007 tarih ve 2007/DHGY/43788 sayılı Notası.

[1][19] POLITIS Gazetesi, 09 Mayıs 2006.

[1][20] Fileleftheros Gazetesi, 22 Mart 2007; RBC-Daily (Rusya kaynaklı) 12 Nisan 2007; Cumhuriyet 14 Nisan 2007.