28 Eylül 2024
BASIN BÜLTENİ
TÜRKİYE AÇIK DENİZLERİ KORUYOR
Türkiye Ulusal Yetki Alanları Dışında Kalan Açık Denizlerin Korunması ve Yönetilmesi konulu uluslararası sözleşmeyi New York’ta genel kurul sırasında imzaladı.
Son yıllarda, açık denizlerdeki biyolojik çeşitliliğin korunması için birçok çalışma yapılıyor. Ulusal yetki alanları dışında kalan açık denizlerin korunması ve yönetilmesi konusunda son beş yılda BM nezdinde yeni sözleşme taslakları vardı. 2023 yılının Mart ayında yeni sözleşme yani Açık Denizler Sözleşmesi imzalandı. Şimdi sırada sözleşmenin ülke parlamentolarında onaylanarak yürürlüğe girmesi var. Açık denizlerle ilgili bu sözleşmenin yürürlüğe girmesi için 60 ülkenin parlamentolarında onaylanması gerekmektedir.
İlk taraf olma imzasını da bir ada ülkesi olan Mikronezya Federal Devleti attı. İmzalamalar devam ediyor. Avrupa Birliği içindeki bazı ülkeler de imza hazırlıkları yapıyor. Türkiye 2024 yılı Eylül ayında Birleşmiş Milletler toplantısında sözleşmeyi imzaladı. Böylece Türkiye Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku sözleşmesiyle ilgili bir sözleşmeye ilk kez imza attı.
Açık denizler hiçbir ülkenin hükümranlığı altında olmayan bu devasa su kütlelerinin korunması, yararlanılması ve denetimi için uluslararası herhangi bir mekanizma bulunmamaktaydı ve zaten bu nedenle BM tarafından yeni bir sözleşme girişimi başlatılmıştı. Açık denizlerin sadece %1,5’lik kısmının koruma altında olduğunu da bilmeliyiz. Açık denizlerde kıyısı olsun olmasın bütün ülkelerin yararlanması ilkesi geçerlidir. Deniz ulaşımı, balık avcılığı, bilimsel araştırma, suni adaların inşası, su altı kablo ve boru hattı döşeme, açık denizlerin üstünden uçma gibi haklar vardır.
Hiçbir ulusa ve ülkeye ait olmayan açık denizlerde denetimsizlik nedeniyle yasa dışı balıkçılık, kirlenme ve zehirli atık bırakma gibi zararlı faaliyetler artmaktadır. Açık denizlere kıyı veren, özellikle Pasifik’teki fakir ada ülkeleri, sularından elde edilecek yeni bir ticari ürünün satılması hâlinde kendilerine de pay verilmesini istiyorlar. Yani açık denizlerdeki genetik kaynakların hakça paylaşılması konusu önemli bir gündem maddesi artık. Çünkü son zamanlarda büyük ilaç şirketleri ucuz hammadde olarak deniz canlılarını seçmeye ve bunlardan elde ettikleri ilaçları piyasaya sürmeye başladılar. Mesela, süngerden elde edilen bir molekül şimdi kanser ilacında kullanılıyor. Son dönemde, denizel genetik kaynaklar ilaç endüstrisi yanında kozmetik ve besin endüstrisinde de çokça kullanılmaya başlandı. Deniz kökenli genler için patent başvuruları hızla artıyor. Denizel kaynaklardan elde edilen 5000’den fazla genin patenti alınmış durumda ve bu şirketlerin %80’i Almanya, Japonya, Amerika, İsrail ve Fransa kökenli. Bu şirketler arasında örneğin tüm Afrika kıtasından sadece birkaç şirket bulunmaktadır.
Diğer önemli bir konu ise açık denizlerde oluşturulması planlanan deniz koruma alanlarının hukuki statülerinin ne olacağıdır. İlan edilecek bu alanları kim denetleyecek? Kıyı devletinin yetkisi ne olacak? Buradaki yasa dışı göç ve suçu kim takip edecek? Açık deniz koruma alanları nasıl belirlenecek ve yönetim planı nasıl olacak?
Deniz koruma alanları insanlık için sigorta görevi görüyor. Hâlen, dünyada 11.300 kadar deniz koruma alanı bulunurken, bu alanların kapladığı yüzey deniz ve okyanusların sadece %3,1’ini oluşturuyor. Tam olarak korunan alanların oranıysa %1,4 olarak hesaplanıyor. Dolayısıyla daha fazla deniz koruma alanlarına ihtiyaç bulunmaktadır. Sözleşmeye göre açık denizlerde koruma alanı ilan edilip balıkçılık yasaklanmayacak ama bunun hukuki alt yapısı oluşturulacak.
Diğer yandan, ne yazık ki beslenmemiz için yaşamsal öneme sahip olan su canlıları okyanuslarda hızla azalmaktadır. Öyle ki küresel boyutta dünya balık stoklarının %31’i aşırı avlanmış, %26,3’ü ise tehlike altındadır. Bunun önlenmesi, deniz ve okyanusların sürdürülebilir yönetimi için daha büyük çaba sarf edilmesi gerekmektedir. İngiltere şimdilik buna iyi bir örnektir. Bu ülke 2015 yılında, Güney Pasifik’te, Pitcairn ve etrafındaki adalarını deniz koruma alanı ilan etti. Bu alan 834.000 km2 olup bozulmamış mercan resiflerini içerir. Bu alan İngiltere’nin üç katı büyüklüğünde olup önemli bir koruma inisiyatifi olarak ortaya çıktı. Açık denizlerin korunması, işletilmesi ve sürdürülebilirliği aynı zamanda bir görevdir. Açık Denizler Sözleşmesi deniz ve okyanusların korunması konusunda yeni bir devir açtı. Zira 2030 yılında denizlerin %30’unun korunması için yasal altlık oluştu, yine deniz koruma alanları ve yönetimi sözleşme kapsamına girdi.
Türk Deniz Araştırmaları Vakfı, 2018 yılında beri sözleşmenin imzalanması için “High Sea Alliance” ile birlikte çalışma yürüttü. Bu dönemde vakıftan bir kitap çıkardı, biri Ankara, diğeri İstanbul’da olmak üzere iki çalıştay düzenledi. Geçen hafta ise Dışişleri Bakanlığı denizcilik yetkilileriyle görüş alışverişinde bulundu.