26.02.2021

Basın Bülteni

İsrail ve Lübnan Kıyıları Katrana Bulandı

 İsrail ve Lübnan sahilleri bir tankerden sızdığı tahmin edilen petrol yüzünden katrana bulandı. Bu sızıntı son zamanlarda görülen en büyük çevresel felaket olarak adlandırılmaktadır. Bu olaydan Türkiye’nin de dersler çıkarması gerekmektedir.

11 Şubat Perşembe gecesi fırtınada petrol sızdıran bir tankerin yol açtığı düşünülen felaket, İsrail’de Kuzey’de Hayfa’dan Güney’de Aşkelon’a kadar uzanan 180 km’lik bir kıyı şeridinin ve Lübnan’da başta Beyrut olmak üzere bazı kumsalların katranla kaplanmasına yol açtı. Sızıntı olduğu sırada kıyıdan 50 km açıkta olduğu tahmin edilen 9 tankerden şüpheleniliyor. Şüpheli tankerlerin ve sorumluların ismi, soruşturmanın uluslararası hassasiyeti nedeniyle şimdilik verilmiyor. Soruşturma Avrupa Deniz Emniyeti Kurumu (EMSA) desteğiyle yürütülüyor. Doğu Akdeniz aşağıdaki haritada görüldüğü gibi yoğun bir deniz trafiği etkisi altında. Bu nedenle her an olabilecek bir kaza için hazırlık yapmak ve donanımlı olmak gerekiyor.

Lübnan kıyılarında, özellikle deniz kaplumbağalarının yumurtlamak için seçtiği kumsallarda görülmeye başlayan katran, devlet kurumları, sivil toplum kuruluşları, gönüllüler ve ilgili belediyelerce temizlenmeye çalışılıyor. Beyrut sahillerine kadar kirliliğin etkileri görülmekte.

Denizde ve kıyılarda yaşamını sürdüren deniz kuşları, balıklar, deniz kaplumbağaları gibi birçok canlı katrana bulanmış bir halde karaya vurdu. Kıyıları temizlemeye gelen gönüllülerden bir kısmı solunum yetersizliğiyle hastaneye kaldırıldı.

Temizlemesi aylar, yıllar sürecek bu felaketin izleri kıyılarda yıllarca kalacak. Denizlere karışan petrol sadece kumsallardaki katranla değil, parçalanıp havaya ve içme suyuna karışan, denizde çözünerek besin zincirine giren toksinlerle de kalıcı bir iz bırakacak. Bu durum bize petrolün yol açabileceği felaketler, dünyamıza verdiği zararlarla beraber yenilenebilir, sürdürülebilir enerji kaynaklarına geçiş yapmanın önemini de gösteriyor.

Akdeniz, koruma altında bir hassas deniz olarak adlandırılmasına rağmen, uluslararası sözleşmelerle nasıl korunacağı ve kirliliklere nasıl müdahale edileceği tanımlanmış olmasına rağmen, böyle bir olayda bile hala çaresiz kalınıyorsa hem Akdeniz’i çevreleyen ülkelerin hükümetlerinin hem de Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün (IMO) daha büyük bir gemi kazasında, düşmanlıkları bir yana bırakıp daha fazla mağdur yaratmadan hem finansal hem de fiziksel olarak kirlilikler nasıl azaltılır ve en verimli nasıl müdahale edilir konularında gerçekçi adımlar atmaları gerekiyor.

Ya bu petrol kirliliği bizim başımıza gelseydi? Hazır mıyız? Senaryolarımız var mı? Örneğin Antalya veya Mersin kıyıları tam salgın sona ermişken, turistlerle dolmaya başlamışken böylesi bir felaketle karşılaşsa acaba ne olurdu? . Doğu Akdeniz artık bir petrol merkezi olacak, denizden petrol çıkartılacak ve sevk edilecek, petrol kirliliği olmaması mümkün değil. Müdahale için hazır mıyız?

Evet, kağıt üzerinde hazırız, ama gerçekler kağıt üzerindekine benzemiyor. Kıyı tesislerinin acil müdahale planları var ancak kendi tesislerindeki kaza anında ne kadar uygulanıyor? Ulusal acil müdahale plan tatbikatı en son ne zaman yapıldı? Bölgesel acil müdahale planları ne durumda? Gönüllüler, Sivil toplum kuruluşları (STK), bölge belediyeleri ve Afad personellerinin fedakarlıkları ile tabi müdahale edilme şansı var. Üniversiteler ve STK’lar talep etmese doğal yaşam ve çevreye verilen zararlar ile ilgili bir uzman çağırmak kimsenin aklına gelmiyor. Her adım masraf yaratacak korkusuyla kimse bir talepte bulunamıyor. Profesyonel müdahale şirketlerinin bazıları müdahaleye davet edilip, Devlet’te paralarının kalmayacağı öğretisiyle çalışmaları talep ediliyor.

Oysa yapılması gereken o kadar da zor değil. İşi yönetecek bir kişiyi operasyonun başında tam yetki ile görevlendirmek ve Ulusal Acil Müdahale Planını uygulamaya başlamak gerekiyor. Profesyonel hizmet alımı yapılarak planlı ve koordinasyonlu bir şekilde temizlik operasyonunu başlatmak, doğal yaşam, çevre, iletişim, halk sağlığı, bertaraf ve uzun süreli gözlem sistemlerinin devreye alınmasıyla müdahale yapılarak zarar ve masraflar ödenmelidir. Diğer yandan da kirletenin tespit edilmesi, uluslararası sözleşmelerle  garanti altına alınan tazmin hususlarının da Devlet içerisinde halledilmesi sağlanmalıdır. Görevler ve sorumluluklar net belirlendikten sonra verimli çalışma yapmak kolaylaşır ve başarı kendiliğinden gelir.

Fotoğraflar: Ali Badreddine