Prof. Dr. Bayram Öztürk EKOTÜRK’teydi: 3. BM Okyanus Konferansı ve Türkiye’deki Denizlerin Güncel Durumu Konuşuldu

Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bayram Öztürk, 9-13 Haziran tarihlerinde 3. Birleşmiş Milletler Okyanus Konferansı’na katıldı. Konferansta edindiği izlenimleri ve denizlerin korunmasına dair küresel gelişmeleri değerlendirmek üzere EKOTÜRK Ana Haber’de canlı yayın konuğu oldu.

Fransa’nın Nice kentinde düzenlenen 3. Birleşmiş Milletler Okyanus Konferansı’na katılan TÜDAV Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk, konferanstaki gözlemlerini ve öne çıkan başlıkları Ekotürk ekranlarında değerlendirdi. Programda, denizlerin sürdürülebilir kullanımı, biyoçeşitliliğin korunması, Türkiye’deki denizlerin güncel durumu ele alındı.

3. BM Okyanus Konferanası’nı anlatarak sözlerine başlayan Prof. Dr. Öztürk, “Türkiye’den 30 kadar araştırmacı bu konferansa katıldı. Biz de yan etkinliklerde ve belirli konularda konuşmalar yaptık. Ben bir panel yönettim ve bir konuşma yaptım. Toplantıda ilk konuşmayı Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron yaptı ve ortak ülke de Kosta Rika oldu. Denizel ve karasal biyoçeşitliliğin korunması konusunda bir şampiyonluk istiyorlar” dedi.

“PİNALARDA TOPLU ÖLÜMLER VAR”

Prof. Dr. Öztürk, Türkiye’de Akdeniz ve Marmara Denizi’ne dikkat çekerek, “Türkiye’nin çok uzun bir Akdeniz sahili var. Türkiye Akdeniz’den para kazanıyor, çünkü turist geliyor. Türkiye Akdeniz’in biyoçeşitliliğine katkıda bulunuyor, kaplumbağalarını, foklarını, mağaralarını koruyor. Türkiye Akdeniz’in birçok alanında çalışıyor. Ancak dünyadaki deniz ve okyanuslar bütün teknolojik gelişmelere, denetlemelere, sahil güvenlik hizmetlerine rağmen hızla kirleniyor. Plastik miktarında artış, balık miktarında azalma var. Dünyanın her yerinde deniz çayırlarında yüzde 30 oranında azalma görülüyor. Bunlar Akdeniz’in endemik türleri, günde 14-16 litre oksijen üretiyorlar, bunların korunması gerekiyor. Midyenin biraz daha büyüğü olan ‘pina’larda büyük bir enfeksiyon nedeniyle Marmara dahil olmak üzere toplu ölümler var. Süngerlerde de ölümler var ve müsilaj söz konusu. Müsilaj sadece Türkiye sularında değil, Adriyatik’te ve Danimarka, Hollanda bölgelerinde, Kuzey Denizi’nde de var” ifadelerini kullandı.

“BİR LİTRE SUYU DAHİ ARITMADAN DENİZE BIRAKMAMALIYIZ”

Arıtmanın eksik olduğu yerlerde müsilajın kaynaklandığını belirten Prof. Dr. Öztürk, “Bir litre suyu dahi denize arıtmadan bırakmamamız gerekiyor. Bunu yaparsak Marmara Denizi 5 sene sonra bizim gençliğimizdeki Marmara Denizi olur. Yukarıdan baktığımızda 15 metreden suyu görürüz. Eğer bunu yapmazsak 5 sene sonra Marmara daha kötü hale gelir. Onun için bu partiler üstü bir iş ve politikası yok. Bütün partilerin, belediyelerin, STK’lerin, bilim insanlarının bu işle ilgilenmesi gerekir. Burayı ne Arjantin ne de Çin kurtaracak. Çünkü burayı kirleten biziz. Çevre Kanunu’nun ilgili maddesine göre de ‘kirleten öder’. Türkler kirletti, Türklerin iç denizi. Bu nedenle biz ödeyeceğiz, bundan kaçamayız. Bundan kaçarsak başımıza daha kötü şeyler gelir” diyerek uyarıda bulundu.

“BALIKLAR 20 METRELİK SIĞ ALANDA YAŞIYOR”

Prof. Dr. Öztürk, Marmara Denizi’ndeki habitata ilişkin konuşarak, “Marmara’da yoğun bir kirlenme ve oksijensizlik var. Oksijen artık 20 metrelik sığ alanlarda olduğu için balıklar artık bu alanda yaşıyor. 5 mg/L’nin altında balıklar yaşayamaz. Dolayısıyla deniz suyunda oksijen çok önemli. Bu da bize Saroz Körfezi’nden alt akıntı ile geliyor ve Marmara’yı Karadeniz’e kadar deyim yerinde oksijenini yeniliyor ;fakat Karadeniz’den Marmara’ya ve Marmara’dan Ege’ye geçen su kirli bir su ve müsilaj sadece Marmara’da değil, Karadeniz’de var, bunun etkisi olarak Ege Denizi’nde de var. Ege Denizi’nde de sadece Gökçeada, Bozcaada, Behramkale ve komşumuz olan Yunan sularında da var. Dolayısıyla suyun bir sınırı yok. Türkiye’nin, Karadeniz ülkelerinin sorumlu davranması ve denizlerin korunması lazım” açıklamasında bulundu.

“DENİZLERİN KORUNMASI KÜRESEL BİR İŞ”

Denizlerin korunmasına dair iyi bir örnek olmadığını ifade eden Prof. Dr. Öztürk, sözlerini şöyle noktaladı:

“Örneğin Süveyş Kanalı’nı çok genişlettiler. Şimdi Süveyş Kanalı’ndan yabancı birçok deniz canlısı geliyor. Mısır daha çok gemi, tanker geçirecek ve petrol satacak diye aslan balıkları, balon balıkları, denizanaları buraya geliyor. İskenderun ya da Kuşadası’ndaki balıkçının suçu ne bu işten? Ancak bununla ilgili bir yaptırım da yok. Pek çok şikayet var. Türkiye de bundan etkilendiği için devlet bir şeyler yapmaya çalışıyor. Ama Süveyş Kanalı açıldıktan sonra Mısır daha fazla para kazanacak diye Kızıldeniz’den gelen pek çok canlı Akdeniz’e geçiyorsa, millet İstanbul’dan Fethiye’ye yüzmek için gidip sonrasında akşam denizanalarından dolayı hastanelere gidiyorsa bu işte bizim ne suçumuz var? Dolayısıyla bu iş küresel bir iş. Ukrayna-Rusya Savaşı’nda binlerce yunus karaya vurdu. Çünkü bu ülkeler düşük frekanslı sonar kullanıyor ve yunuslar baro travma nedeniyle yönlerini şaşırıyor, duyma yetilerini kaybediyor ve karaya vuruyor. Bununla ilgili dünya medyasında çok yazılarımız yayınlandı ama Türk medyasında bununla ilgili kimse doğru dürüst bir şey söylemiyor çünkü herkesin önceliği başka. Denizlerin korunması Türkiye için çok ciddi bir sorun. Bu sorundan kaçamayız, bu sorun bizleri etkilediği gibi gelecek kuşakları da çok etkileyecek, bu nedenle denizlerin korunması için çaba göstermemiz gerekiyor. Ben o nedenle sessiz bir çığlık olarak bunu söylüyorum, bu konuda elimizden geldiği kadar uyarı yapıyoruz. Denizlerin korunması için çaba sarf etmezsek bu denizlere giremeyiz. Bakın Beykoz’dan buraya botla 20 dakikada geldim ve denizin her tarafında çöp var.”