MONTRÖ SÖZLEŞMESİ’NDE SAVAŞ GEMİLERİNİN GEÇİŞ REJİMİ [1]

Ali KURUMAHMUT

Danıştay Emekli Üyesi 

  • Yürürlüğe girdiği 9 Kasım 1936’dan günümüze kadar geçen 85 yıl 4 ay süreyle noktasına ve virgülüne dokunulmadan Türkiye’nin gözetiminde dimdik ayakta duran Montrö Sözleşmesi 29 madde, 4 lahika ve 1 protokolden oluşmaktadır. Savaş gemilerinin geçiş rejimine ilişkin Sözleşme hükümleri madde 8-22’de (Toplam 15 madde) düzenlenmektedir. Sözleşmenin madde 8-18 hükümleri (Toplam 11 madde), savaş gemilerinin barış zamanı geçiş rejimini düzenlemektedir.
  • Sözleşmenin 24’üncü maddesi hükmünce Türk Hükümeti, savaş gemilerinin Boğazlardan geçişine ilişkin her hükmün yürütülmesine nezaret edecek; yabancı bir deniz kuvvetinin Boğazlardan geçeceği kendisine bildirilir bildirilmez, bu kuvvetin kuruluşunu, tonajını, Boğazlara giriş için öngörülen tarihi ve gerekirse, olası dönüş tarihini, Âkit Devletlerin Ankara’daki temsilcilerine bildirecektir.
  • Türkiye’nin tarafsız olduğu savaş zamanında savaş gemilerinin geçiş rejimi Sözleşmenin 19’uncu maddesinde düzenlenmektedir. Bahse konu madde Türkiye’ye yetki ve inisiyatif vermemekte olup 24’üncü madde çerçevesinde yükümlülük yüklemektedir. Rusya Federasyonu ile Ukrayna arasındaki silahlı çatışmanın (savaşın) devam ettiği bugünkü şartlarda;
    • Rusya Federasyonu ve Ukrayna’nın (Sözleşmenin ifadesi ile savaşan herhangi bir devletin) savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesi Sözleşme ile yasaklanmıştır (madde 19 fıkra 2).
    • Rusya Federasyonu ve Ukrayna’nın bağlama limanlarından ayrılmış bulunan savaş gemileri, bağlama limanlarına dönmek üzere Boğazlardan geçebilirler[2] (madde 19 fıkra 4).
  • II. Dünya Savaşı’nın başladığı 1 Eylül 1939 tarihinden Türkiye’nin Almanya’ya savaş ilan ettiği 23 Şubat 1945 tarihine kadar, Türkiye’nin tarafsız olduğu savaş zamanı için öngörülen rejimi düzenleyen 19’uncu madde hükmü uygulanmıştır. Savaşan herhangi bir devletin savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesinin yasak olması nedeniyle, Bulgaristan’ın 13 Temmuz 1941’de İtalya’dan aldığı 3 muhribin Karadeniz’e geçmesine Türkiye tarafından izin verilmemiştir.
  • Savaş zamanında Türkiye savaşan ise, Sözleşmenin 20’nci maddesi hükmünce savaş gemilerinin geçişi konusunda Türk Hükümeti tümüyle dilediği gibi davranabilecektir. Diğer bir ifadeyle Türkiye’nin muharip olduğu bir savaş durumunda, yabancı devletlere ait savaş gemilerinin Boğazlardan geçip geçmeyeceğine karar vermek Türk Hükümeti’nin takdirine bırakılmıştır. Türkiye’nin savaşan olması durumunda, Sözleşmenin savaş gemilerinin barış zamanda Boğazlardan geçişini düzenleyen hükümleri yanında, savaş gemileri için Karadeniz ile ilgili getirmiş olduğu  düzen de uygulanmayacaktır[3]
  • Türkiye kendisini pek yakın bir savaş tehlikesi tehdidi karşısında sayarsa, Sözleşmenin 21’inci maddesi hükmünce Türkiye’nin muharip olduğu savaş zamanı için öngörülen düzen uygulanır. Sözleşmenin Türkiye’ye tanıdığı bu yetkinin Türkiye tarafından uygulanmasına başlanmadan önce, mevcut üs ve limanlarından ayrılmış bulunan savaş gemilerinin üs ve limanlarına dönmesine müsaade edilecektir. Bununla birlikte, Türkiye, davranışlarıyla kendisini pek yakın bir savaş tehlikesi tehdidine maruz bırakan devletin savaş gemilerini bu haktan yararlandırmayabilecektir. Bir başka deyişle Türkiye, söz ve eylemleri ile kendisini pek yakın bir savaş tehlikesi tehdidi ile karşı karşıya bırakan devletlerin, daha önce üs ve limanlarından ayrılarak Boğazlardan geçmiş olan savaş gemilerinin üs ve limanlarına dönmek amacı ile Boğazlardan tekrar geçmesine izin vermeme yetkisini haizdir. Bu durum Türkiye’nin takdirine bırakılmıştır[4].
  • Sözleşmenin 20 ve 21’inci maddelerinin uygulanmasını gerektirecek askeri, siyasi ve hukuki şartların mevcut olmadığı aşikar olup bahse konu maddelerin bugün için uygulanma imkanı bulunmamaktadır.
[1] Bu çalışma, Ali KURUMAHMUT’un;
  • Montrö Sözleşmesi, Türk Boğazları ve Karadeniz (Türk Deniz Araştırmaları Vakfı, Yayın No: 26)
  • Deniz Hukuku ve Türkiye’nin Yakın Deniz Havzası Konferans Notları (T.C. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, 7 Kasım 2017)
isimli kitapları ile çeşitli dergi, bülten, gazete ve broşürlerde, “Türk Boğazları ve Karadeniz Güvenliği” konularında yayınlanmış makale, tebliğ ve röportajlarından yararlanılarak hazırlanmıştır.
[2] Dağılan SSCB’ye ait olup, “denizaltı savar kruvazör” olarak deklare edilip 1976 yılında Boğazlardan geçen KİEV adlı gemi ile “uçak taşıyan muharebe kruvazörü” olarak deklare edilip 1991’de Boğazlardan geçen AMİRAL KUZNETSOV adlı geminin geçişlerindeki esnekliği bağlama limanlarına dönecek gemiler için gösterme lüksümüz ve inisiyatifimizin olmadığı değerlendirilmektedir.
[3] II. Dünya Savaşı’nda, Türkiye’nin Almanya’ya savaş ilan ettiği 23 Şubat 1945’ten savaşın sona erdiği tarihe kadar, Türkiye’nin muharip olduğu savaş zamanı için öngörülen rejimi düzenleyen 20’nci madde hükmü uygulanmıştır. Savaş süresince Türkiye, Montrö Sözleşmesi’ni sadakatle korumak suretiyle silahlı çarpışmaları bu bölgeden uzak tutabilmiş ve savaşanlara, sonuna kadar Boğazlara sahip olmanın değerini hissettirmiştir.
[4] Türk Hükümeti kendisini pek yakın bir savaş tehlikesi tehdidi karşısında sayar ve buna dayanarak Sözleşmeden kaynaklanan yetkilerini kullanırsa, Âkit Devletler ile Milletler Cemiyeti Genel Sekreterliği’ne bu konuyla ilgili bilgi verecektir. Milletler Cemiyeti Konseyi, üçte iki çoğunlukla Türkiye’nin almış olduğu önlemlerin haklı olmadığına karar verir ve Sözleşmenin âkit taraflarının çoğunluğu da aynı görüşte olursa, Türk Hükümeti almış olduğu önlemleri kaldırmakla yükümlü tutulmuştur.
Sözleşme’nin 21’inci maddesi Cemiyet organlarını görevlendirmiş olmakla birlikte, Milletler Cemiyeti Genel Kurulu 18 Nisan 1946 tarihinde yaptığı son toplantısında Cemiyetin feshedilmesi kararını almış, böylece Cemiyet feshedilerek ortadan kalkmıştır. Onun yerine fakat ondan ayrı olarak BM kurulmuştur. Bugünkü uluslararası ilişkiler bakımından Milletler Cemiyeti’nin hemen hemen hiçbir pratik değeri kalmamıştır. BM, Milletler Cemiyeti’nden bağımsız ve yeni bir uluslararası organizasyon olarak ortaya çıkmıştır. BM, Milletler Cemiyeti’nin devamı olmayıp, aralarında fonksiyonel bir bağlantı da yoktur. Bununla beraber, BM, Milletler Cemiyeti’nin mal varlığını, arşivlerini, binalarını ve siyasi olmayan teknik fonksiyonlarını, iki örgüt arasında yapılan düzenlemelerle devralmıştır. Milletler Cemiyeti’ne ifa etmek üzere çeşitli andlaşma ve düzenlemelerle verilen siyasi fonksiyonların, bu bağlamda Sözleşmenin 21’inci maddesinin ilgili hükümlerinin, BM tarafından otomatik olarak değil, ancak talep halinde, Genel Kurul veya ilgili organın bu yönde bir karar almasından sonra üstlenilebileceğinin mümkün olacağı genellikle kabul edilmektedir.
Kısaca özetlemek gerekirse, Sözleşmenin 21’inci maddesinin 3 ve 4’üncü paragraflarının bugün için pratik bir uygulama alanının olmadığını söyleyebiliriz. Fakat bu durum, Türkiye’nin bu konuda sınırsız bir takdir hakkına sahip olduğu anlamına gelmeyecektir. Takdir hakkının kullanılış biçimi, normal uluslararası usuller uyarınca diğer âkit devletler tarafından tartışılabilir.