Denizlerimizle Beraber Yaşamak – Sibel Sezer – Aralık 2023

Denizlerimizle Beraber Yaşamak

Sibel Sezer, Aralık 2023

TUDAV Yönetim Kurulu Üyesi

Denizlerle çevrili bir ülkede yaşayanlar olarak acaba denizle ne kadar iç içe yaşıyoruz? Bu konuyu düşündükçe aklıma yanıtlaması kolay olmayan çok soru geliyor. Bazılarımız denize tutkuyla bağlıyız. Ancak, denizi günlük yaşantısının içine almış, ekonomik fayda sağlarken korumak için özen gösteren, spor yapmak için faydalanan, ailece deniz koruma alanlarını keşfe giden, denizel biyoçeşitliliği merak ettiği için kitap okuyan kaç kişi tanıyoruz? Türk denizlerinin coğrafi konumları dışında acaba okullarda denizel biyoçeşitlilik, deniz kirliliğinin zararları, iklim değişikliğinin etkileri gibi konular işleniyor mu? Uluslararası İlişkiler veya Hukuk bölümlerinde Türkiye’nin neden Birleşmiş Milletler Deniz Hukuk Sözleşmesi’ne taraf olamadığı konusunda tartışmalar yapılıyor mu? Deniz konusu eğitim sistemimize ne kadar entegre olmuş durumda?

Toplumsal olarak denizi günlük yaşantımızda yeterince içselleştirdiğimizi düşünmüyorum. Hâlbuki, her tarafı denizlerle çevrili bir ülkede çoğunluk yüzme bilmeli, kürek çekebilmeli, balık tutabilmeli, denizdeki fauna ve florayı kabaca tanımalıdır. Denize kıyısı olan kentlerde yaşayanlar arasında maalesef hala yüzme bilmeyenler var. Deniz kıyısında yaşayanlar için yüzme temelde yaşamsal bir beceri. Elbette ülkemizdeki ekonomik zorluklar özellikle su sporları açısından bir engel teşkil ediyor. Ancak, pek çok konuda olduğu gibi talep az olduğu sürece fiyatlar da yüksek kalacaktır. Bu bağlamda yüzme becerilerinin artması ve tabana yayılması belki de alışkanlıklarımızın yavaş yavaş değişmesine yardımcı olur. Acaba devlet ulusal yüzme seferberliği ilan etse nasıl olur? Belediyeler tüm halkın katılabileceği ücretsiz yüzme derslerini düzenli olarak verse ilgi olur mu? Çünkü, daha fazla kişi yüzdükçe denizle yakınlaşma artacaktır. Uzaktan seyretmek yerine içine girip denizin tuzunu, serinliğini, ferahlığını hissettikçe belki de hayatımızın doğal bir parçası haline gelmesi kolaylaşacaktır. Dolayısıyla, tam anlamıyla bir kazan kazan senaryosundan bahsediyoruz. Hem insanlar yüzmenin keyfine varacak, hem boğulma vakalarında azalma görülecek, hem taşkın gibi risklere karşı daha dirençli olunacak. Ayrıca, sırf yüzme değil farklı farklı deniz sporları da aynı futbol gibi günlük hayatın bir parçası haline gelse denizleri koruma konusunda daha hassas olma olasılığı yükselecektir.

Acaba denizle iç içe yaşam sürmememizdeki tek engel ekonomik koşullar mıdır? Büyük olasılıkla başka nedenleri de bulunuyor. Denize girmenin, yüzmenin, olta ile balık tutmanın hatta kürek çekmenin maliyeti çok da yüksek değil fakat maliyet kadar kültürel alışkanlar da önemli. Yaşamış olduğum kıyı ülkeleriyle çok kaba karşılaştırma yaptığımda anlıyorum ki bizim toplumsal olarak denizlerle daha fazla yakınlaşmamız gerekiyor. Örneğin, karayla çevrili Macaristan’dayken en şaşırdığım konu havalar biraz ısındığında halkın büyük çoğunluğunun mayolarını, şişme botlarını, çocuklarını ve arkadaşlarını toparlayarak Balaton Gölü’ne gitmeleriydi. Sanki tüm Budapeşte halkının önceliği sıcak tatil günlerinde göl kenarına gitmekti. Gölü temiz tutmanın ve korumanın ne kadar önemli olduğu konusunda farkındalık da aynı oranda yüksekti. Bir diğer örnek ise, Florida’nın Tampa kentinde gözlemlediğim yaşam. Denizle iç içe yaşamanın ne demek olduğunu Tampa’da bulunduğum zaman içerisinde kavradım. İlkokullarda mutlaka denizlerle ilgili eğitimler ve aktiviteler, liselerde deniz ve tür korumayla ilgili projeler, okullarda deniz çöplerinin toplanması konusunda kapsamlı gönüllülük kampanyaları, tüm halkın katıldığı deniz festivalleri, denizi ana eksenine alan resim sergileri, her gün haberlerde denizlerle ilgili güncel konular Tampa’da günlük hayattan birkaç örnek. Nüfus açısından Amerika’nın en büyük üçüncü eyaleti olan Florida’da gözlemlerim insanların denizle iç içe yaşamaktan gurur duyduklarıydı. İş çıkışı aynen Antalya’daki gibi insanlar sahillere gidiyor. Ancak, Florida’da ilgimi çeken konu çocuğu, genci, yaşlısı, hepsi deniz kenarında veya denizde spor yapıyor. Kumların üstünde onlarca voleybol filelerinin hepsinde voleybol maçları oynanıyor. Birçok insan şişme botunu getiriyor ve kürek çekiyor. Bazıları köpekleriyle deniz giriyor. Ancak, yollarda ve denizde tek bir çöp bulunmuyor. Küçük yaştan itibaren okullarda denizlerle ilgili bilgi edinen yerel halk denizlerine sahip çıkıyor. Konuştuğum insanlar denizlerdeki canlı hayatı tanıyor. Bunları gözlemledikten sonra anladım ki eğitimle doğru orantılı artan deniz bilinci denizlerimizden faydalanırken korumanın önemini de ön plana çıkarıyor. Türkiye’de denizle beraber yaşamayı öğrendikçe ve günlük yaşantımızın doğal bir parçası haline getirdikçe, denizlerle çevrili bir ülkede yaşamanın keyfini daha sürdürülebilir bir şekilde çıkartabiliriz.